VATAN
SEVERLİK NEDİR?...1
Anayurt Gazetesi
10 Aralık 2012 Pazartesi
Mak. Yük.
Müh. Ahmet YALVAÇ
Sevgili Anayurt Okurları, asıl konuya
geçmeden önce, vatan ve vatanseverliğin ne anlama geldiği hakkında kısa
açıklamalarda bulunmak istiyorum.
Bazılarına göre vatan, insanların doğup
büyüdüğü, gzçimini sağladığı yerdir Ama,tebası olduğu devlet, vatan tanımına
daha uygundur.Örneğin Amerika Birleşik Devletleri, her ırktan insanların bulunduğu
yaşadığı bir yerdir. Bu itibarla vatan denilen devlet te, sadece bir ırktan
insanların yaşadığı topraklar da değildir.
Vatanseverlik ise, ait olduğu devletin,
ya da vatanının çıkarlarını herşeyin üstünde tutmak,gelişmesine, ya da refah
seviyesinin yükselmesine katkı da bulunmak,özellikle de vatanın ya da devletin
bir tehlike ya da bir tehditle karşı karşıya kaldığı durumlarda,kendine düşen
katkıyı koymak, hatta canını bile feda edebilmektir.
Vatanın, vatandaşın tanımı aynı olsa da,
vatan için canını feda etmede bzim insanımız diğer milletlerden bir adım daima
ilerde olmuştur.Bu kriter esas alıdığında şiirlere de yansıyan vatanın ve
bayrağın tarifi şudur: Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır.Eğer bir toprak
üstünde ölen varsa vatandır. Buradan şu hususa gelmek istiyorum: Türk
milletinin bu özelliği, iyi yöneticiler iş başında olduğu zamanlar, büyük
devletler, ya da imparatorluklar kurmuşlar, insanlığa önemli hizmetlerde
dulunmuşlar, kötü yönetildiklerinde ise, gerilemişler ve sonunda yıkılmışlardır.
Ama her çöküşün sonunda tekrar yükselişe
geçmesini bilmişler ve bu yüzden tarih boyunca hep varolmuşlardır.
Şimdiki
Türkiye Cumhuriyeti, 600 yıkdan fazla yaşayan Osmanlı İmparatorluğunun
külleri üzerinde yeniden doğan bir devlettir.
Türkiye Cumhuriyeti nin üzerinde kurulduğu
Anadolu Yarımadası, dünyanın en stratejik yerinde petol kaynaklarıının yanında
ya da yakınında olması, ayrıca bizim insanımızın biraz duygusal olma
özelliğinden dolayı, bu gün Türkiye Cumhuriyeti Batılı emperyalist devletlerin,
özellikle de Amerika Birleşik Devletleri nin kıskacındadır.Böyle bir niyet
neticesinde Adalet ve Kalkınma Partisi AKP, Amerika Birleşik Devletleri
tarafından desteklenip,iktidara getirilmiştir.
Bu konuda yazılacak elbette çok şey vardır.Ama
en önemlisi,şu anda geldiğimiz nokta da vatanın ve milletin bölünme aşamasına
gelmiş olmasıdır. Eğer gereken yapılmazsa, bu noktada geç kalınmış olabilir.
Ben burada Vatanseverlik başlığı altında geldiğimiz noktayı tahlil etmek, bu
ablukadan nasıl kurtulabileceğimiz hususndaki görüşlerimi sizlere aktarmak
istiyorum.Ve en önemlisi de, vatanın ve milletin tehlikede olduğu bir dönemde,
vatandaşlarımızın vatanseverlik duygularını sorgulamak, bu kapsamda bir şeyler
yapmalarını bekliyorum
SİLİVRİ DE HAPSE ATILAN VATANSEVERLERE
DESTEK OLMALI VE SAHİPLENMELİYİZ
Siyasi partilerimiz, başta Atatürkçü
Düşünce Derneği olmak üzere, çoğu sivil toplum örgütierimiz, 13 Aralık 2012
tarihinde, Silivri de hapis yatan vatansever yazarlara, televizyonculara, ünlü
bilim adamlarına, Milletvekillerine, kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri
mensuplarına destek olmak, sahip çıkmak adına bir organizasyon
düzenlemişlerdir.Yapılan bu organizasyonlarla, 13 Aralık ta her sınıftan çok
sayıda vatandaşlarımızın Silivri de olacağı anlaşılmaktadır.Bu organzasyonun
amacına ulaşması için, duyarlı tüm vatandaşlarımızın mümkünse, o tarihte
Silivri de olmalarında fayda var.
Zira, uydurma delillerle ve Ergenekon
tertibi ile yıllardır içerde tutulan vatanseverler için, mahkemenin karar
günüdür.Bu karar öncesinde, bu tertibin içinde olan herkesin, duyarlı
vatandaşlarımızın gücünü görmesi ve anlaması lazım
Cumhuriyet mitinglerinde,19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı, 29 Ekim Cumhuriyet
Bayramı kutlamalarının yasaklanması, Atatürk heykellerine çiçek, çelenk
konulmasının yasaklanması gibi nedenlerle yapılan etkinliklerin,yürüyüşlerin
büyük bir olgunluk içinde olaysız geçmesinden dolayı, Silivri etkinliğinin de,
bir olgunluk içinde olaysız geçeceğine inanıyorum
Özellikli vatansever çok sayıda
insanımızın, uyduruk delillerle, Ergenekon tertibi ile içeri atılmaları,
yıllardan beri orada tutulmalarının asıl nedeni şudur:
Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye yi
bölüp parçalamak için PKK terör örgütüne destek vermekte, Kürt vatandaşlarımızı
kışkırtmaktadır.Şu anda PKK nın lideri Abdullah Öçalan ise, İmralı Adasında
hapistir.Bölünme ve parçalanmayı hızlandırmak için, Abdullah Öçalan ın hapisten
çıkartılması istenmektedir Abdullah Öçalan ve hapiste yatan bütün bölücüleri,
PKK militanlarını serbest bırakmak için, yakın bir zamanda, genel bir af
çıkartılmak istendiği anlaşılmaktadır
Böyle bir amaca zemin hazırlamak, ölümü
gösterip sıtmaya razı etmek ve pazarlık unsuru olarak yurtsever
vatandaşlarımız, Sivri zindanlarında tutulmaktadır Eğer bir genel af çıkarsa,
Silivri hapishanelerindeki seçkin vatansever insanlarımız da, bu af kapsamda
serbest bırakılacaklardır.
Plan greğince artık işn hızlandırılması ve
yargının kararını vermesi istenmektedir. Bu itibarla, vatandaşlarımızın artık
olup bitenleri görmesi, oyunu bozması gerekir.
VATAN SEVERLİK NEDİR!?...
Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
13 ARALIK
SİLİVRİ ÇIKARMASINA DAİR…
Sevgili Anayurt Okurları, gazetelerden ve televizyonlardan
okudunuz ve gördünüz; 13 Aralık 2012 Perşembe günü, bazı siyasi partilerimiz,
sivil toplum örgütlerimiz, yüzlerce otobüs, binlerce insan ile, Silivri Ceza
Evinde idi Zira o gün, siyasi ihtiyaç ve gerekçelerle,Ergenekon Tertibi, Hükümeti devireceklerdi,darbe
yapacaklardı gibi gerekçelerle,yılardan
beri orada hapiste tutulan TSK mensupları,
ünlü bilim adamları için karar günü idi ama, kesin delillerle ortaya konulan bir
suç unsuru da bulunmamasına rağmen, aslında 18 – 20 yıl, hatta daha uzun süre mahkumiyet alacakları biliniyordu
Amaç,böyle bir zamanda, bu ulusal kahramanların, vatan sever insanların
arkasında olunduğu, bu işin takipçisi oldukları gösterilmek istenmişti. V e bu
çıkarma ile, amaca ulaşıldığını söyleyebiliriz
O günün
akşamında televizyonlara baktığım da,çoğu kanalların haberi ve görüntüleri
kısıtlayarak verdiklerini gördüm Yalnız Ulusal Kanal tüm detayları ve
haberleri olduğu gibi yayınladı Sadece
bu husus bile,basın-yayının ne kadar baskı altında olduğunu göstermeye, ve
Hükümetten ne kadar çekindiklerini göstermeye yeterli
Bende orada
idim Bu arada gördüğüm ve tespit
ettiğim şu hususu da söylemeliyim 0tobüsler paralı idi, mevsim kış idi,
Silivri, Türkiye nin batı ucunda idi, Doğuya, Güneye, Güney Doğuya çok uzaktı.
Ayrıca bir kısım insanın da, çıkması muhtemel bir arbedede, biber gazı ya da, sıkılacak
sudan çekindikleri için gelmediklerini
hesaba katarsak,şartlar normal olmuş 0lsaydı, bu kabalığın 2-3 katı fazla insanın
toplanacağını söyleyebilirdik.
Otobüslere
asılan, ve insanların taşıdıkları
flamalardan, bayraklardan hareketle, kimlerin bu organizasyonda ne kadar
payları olduğu hakkında bir şeyler söyleyebiliriz Cumhuriyet Halk Partisi CHP,
İşçi Partisi İP, İşçi Partisinin Gençlik Örgütü TGB, Atatürkçü Düşünce Derneği
ADD nin ön planda olduğunu söyleyebiliriz.
Saha içi
organizasyonda ve etkinlikte TGB nin ön planda olduğu, göz doldurduğunu da
söyleyebiliriz
Ben,
Milliyetçi Hareket Partisi MHP nin bir otobüsünü, ya da, MHP nin bir flamasını,
bayrağını taşıyan birisini hiç görmedim. Ama otobüs kaldırmayan bazı siyasi
partilerin, ya da sivil toplum örgütlerinin, yukarda ismini zikrettiğim siyasi
parti, ya da sivil toplum örgütlerinin otobüsleri ile geldikleri , varsayımını da yapabiliriz. Örneğin ben
Demokrat Partiliyim. Ama Cumhuriyet Halk Partisi CHP nin otobüsü ile geldim.
Ben şahsen
mecliste temsil edilmeyen siyasi partilerin de, 1 otobüsle bile olsa
gelmelerini isterdim.
Bu toplumsal hareketin, daha
öncekilerden farkını şu şekilde özetlemek mümkün: Bir defa, önceki
hareketlerden ders alınıp, mutlaka
noksanlıklar giderilmeye çalışılmıştır ve ablukanın da yarıldığını söylersek,
sorunun çözümü yolunda, önemli bir adım atılmıştır
Gazete ve
televizyonlardan okumuş ve görmüşşünüzdür ama bundan sonrasında ne
yapılabileceğine de ışık tutması açısından, içerde ve dışarıda yaşananların
birbirlerine ve yargıya nasıl etki ettiği hususunda bir şeyler söylemek istiyorum
etkiler
Dışarıda
sloganlar atılıp konuşmalar yapılırken, içerdekiler etkilenmiş, sanık
avukatları ve sanıklara güven gelmiş, mutlu olmuşlar. Ama yargı, eski tavrını
devam ettirip, sanıklara ve avukatlarına söz kakı vermek istemezken, ya da
kısıtlama yapmak isterken, sanı avukatları seslerini yükseltmişler, ısrar
edilince de, avukatlar cübbelerini çıkarıp fırlatmışlar, itirazlar neticesinde
, yargı zaman zaman oturuma ara vermek
zorunda kalmış, savcılık, esas
hakkındaki mütalaasını bile verememiş, nihayetinde, duruşma ileriki bir tarihe
ertelenmiştir.
Ayrıca
içeride duruşma devam ederken, dışarıda, salon kapısının önünde bekleyen
topluluk, başta sanatçılar olmak üzere, salon kapısını zorlamaya başlamıştı,
karşı koymaya çalışan özel jandarma timi bile, karşı durmakta zorlandı. Aslında
bu manzaraları gören yargı heyetinin ve Türkiye yi yönetenlerin, bundan
sonrasında olabilecekleri ve sonuçlarını göz önünde bulundurmaları gerekeceğine
inanıyorum. Burada kastettiğim husus aslında şu:
Silivri de görülen davanın, siyasi bir
dava olduğunu gören ve anlayanların sayısı artmaya başladı. Ümraniye de gece
kondu da bulunduğu iddia edilen bombaların resminin gece kondu da değil de,
karakolda polisler tarafından çekildiği haberleri çıktı. Yani, askerler falan
yeri bombalayacaklardı, bombaları falanca yere sakladılar gibi iddiaların bir
komplo ve düzmece olduğunun ipuçları ortaya çıkmaya başladı. Sonra, gizli
tanıkların, başta Şemdin Sakık gibi PKK terör örgütü liderlerinin olduğu ortaya
çıktı. Gizli tanıklardan birinin Haham Tuncay Güney olduğunu biliyorduk. Ama
Fethullah Gülen, Cem Karaca ve Tuncay Güney in aynı karede resimleri yayınlandı
Peki bu husus nasıl izah edilecek.
Sonra PKK
terör örgütünün Lideri Abdullah Öcalan ie diğer PKK militanlarına ve PKK bizim
silahlı gücümüz diyen BDP
Milletvekillerine müsamaha ile yaklaşılırken, Kandil den gelen
teröristler, Habur da bayram havasında karşılanıp, çadır mahkemeleri
kurulurken, hata Sayın Başbakana hss….tir çeken Diyarbakır Büyükşehir Belediye
Başkanı Osman Baydemir bir şey
yapılmazken, TSK nın üst düzey Komutanlarının ve vatan sever bilim adamı,
gazeteci, televizyoncuların ve Milletvekillerinin, uyduruk delillerle içerde
tutulmak istenmesinin bir amaca yönelik olduğunu anladı. Bu itibarla, bundan
sonrasında, Silivri Mahkemesinin, AKP iktidarının işinin gerçekten zor olduğunu
söyleyebiliriz.
Silivri de
yaşanan adaletsizliğin siyasi sonuçları mutlaka olacaktır.
Anayurt
Gazetesi 17 Aralık 2012 Pazartesi
***
VATAN SEVERLİK NEDİR!?...
Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
Sevgili
Anayurt Okurları, daha Silivri gerginliği geçmeden, Siyasiler başka
konularda verdikleri demeçlerle yeni gerginlikler yaratıyorlar, hukuki
sonuçları olacak başka tartışmaları da başlatıyorlar Bu arada Boğaziçi
Köprüleri ile bazı oto yolların işletme hakları, sözde özelleştirme kapsamında
25 yıllığına özel sektöre devredildi Vatanseverlik Nedir başlığı altında bu
gün, öncelikle bu konuları ele alarak işe başlamak istiyorum
Burada
vurgulamak istediğim husus şu:Siyasiler Toplumu sürekli germeye, iş yapma yerine,, laf üretmeye,mazeret üretmeye,
kendilerine göre bir yönetim biçimi oluşturmaya; rejimi değiştirmeye
çalıştıkları sürece, hiç bir sorunumuzu çözemeyiz.
Böyle bir gidişattan artık bıktık usandık
Bu itibarla Halkımız olup bitenleri görüp anlamalı, oyları ile, bu sorunu
mutlaka çözmelidir.
BÜLENNT ARINÇ IN, BENDE OLSAM DAĞA ÇIKARDIM
SÖZLERİNE NE DEMELİ!?...
Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç ın
bu sözleri ,17 Aralık 2012 Pazartesi günü yayınlanan bazı gazetelerde yer aldı.
Şimdi bu sözü ve ne maksatla söylendiğini biraz açmak istiyorum
Sayın Arınç; BDP li ye yapılan bana
yapılsa, dağa çıkardım demiş. BDP Eş Başkanı Gültan Kışanak ta, Sayın Arınç ın
empati yapmasından çok memnun olduğunu söyleyerek mukabelede bulundu.
Şimdi BDP li lerin ne söylediklerine, ne
yapıklarına bir bakalım, ondan sonrasında, Sayın Arınç ın sözleri ile neyi
kastettiğini açıklamaya çalışalım
Barış ve Demokrasi Partisi BDP yöneticileri
ve sempatizanları, barış ve demokrasi adı altında yaptıkları çalışmalar ve
söylemleri ile,Türkiye nin vatanı ve milleti ile bölünmez bütünlüğü ne aykırı
hareketlerde bulunuyorlar, bu konuda Anayasal suç işliyorlar. Daha açık
söyleyeyim; önce Merkezi Hükümetten ayrılıp bir federal bir yapı oluşturmak,
sonrasında Türkiye den ayrılıp bağımsız bir devlet kurmak istiyorlar.
BDP l ilerin yaptıkları kongrelerde basına
yansıyan bilgi ve görüntülerde Türk Bayrağı yerine Abdullah Öcalan ın büyük boy
resimlerini astıklarını, istıklal marşı okumadıklarını, PKK ve Abdullah Öcalan
lehine sloganlar attıklarını çok gördük, çok duyduk.
Tutuklanan KCK lı lar da, Anayasamız
gereğince suç teşkil eden bölücülük fiilini işledikleri için, tutuklanıp hapse
atıldılar. Tabi ki, kck nın PKK terör örgütünün şehir yapılanması olduğunu
burada belirtmiş olalım.
Başta BDP Eş Başkanı Gültan Kışanak ve diğer yöneticiler, askerlerimizi
ve sivil halkı öldüren PKK terör örgütü militanları için; onlar bizim silahlı
gücümüz, PKK nın Başı Abdullah Öcalan ise, bizim Liderimiz diyorlar.Kaldı ki
Liderimiz dedikleri Abdullah Öcalan, PKK nın başı olmaktan, asker ve sivil 30 bin vatandaşlarımızın ölümünden sorumlu
tutularak, adil bir yargılama ile suçlu bulunmuş, idam cezası kaldırıldığından,
müebbet hapse mahkum olmuştur.Ve şu anda İmralı adasında gözaltındadır.
Bu nokta da Gültan Kışanak gibi diğer BDP li yöneticiler de, suçu ve suçluyu
övmekten dolayı bir suç işliyorlar, Sayın Arınç ta söylemleri ile, bir Anayasa
suçu işleyenlere sözleri ile destek veriyor. Dolayısı ile, Sayın Arınç ta bir
Anayasa suçu işlemiş oluyor.
Burada şu hususu özellikle belirtmek
istiyorum:
Önceki hükümetler zamanında PKK nın
kurduğu mayınlı tuzak, yada PKK ile meydana gelen silahlı çatışma neticesinde
hayatını kaybeden askerlerimiz için herkes, PKK terör örgütünü kınarken, BDP l
iler, t açıktan kınamazlardı ama, PKK bizim silahlı örgütümüz demezlerdi;
diyemezlerdi Adalet ve Kalkınma Partisi AKP nin iktidara gelmesi ile, böyle
manzaraları çok görmeye başladık.
Sayın Bülent Arınç ın bize ters, ya da
yanlış gelen davranış ve açıklamalarda bulunduğunu, radikal çıkışlar yaptığını
önceden beri biliyoruz. Ama ettiği bütün sözlerde, radikal çıkışlarda yalnız
olduğunu söyleyemeyiz. Bütün bunları, söyleyene değil, söyletene bak şeklinde
anlamak daha doğru bir yaklaşım olur.
Buradan bazı konulardaki Hükümet
politikasının bir parçası olarak, yapılmak istenen şeyin, Sayın Bülent Arınç,
ya da bir başkası kullanılarak, bilerek bir şekilde sızdırılmak istendiğini de,
düşünebiliriz.
Eğer bazı konularda yetkili kişilerin
Sayın Arınç veya bir başkası olsun fark etmez, söyledikleri sözler, ya da
açıklamalar Toplumda büyük bir tepki ile karşılanırsa, o zaman Başbakan Sayın
Tayyip Erdoğan devreye girer, söz konusu sözler, ya da beyanlar, onun şahsi
düşüncesi deyip, konu kapatılmak istenir. Bunu çok örneklerini gördük. Örneğin
yeni atanan Diyarbakır Eniyet Müdürü şöyle demişti; Dağda ölen teröriste ağlamayan
insan değildir demişti. Sayın Bülent Arınç, ve birkaç önemli yetkili bu söze
sözde insani nedenlerle katıldıklarını beyan etmişlerdi ama, Toplumdan büyük
bir tepki gelince, Sayın Başbakan aksini söylemişti. Herhalde Sayın Başbakan ın
böyle bir açıklaması ile, Sayın Bülent Arınç, her halde büyük bir hayal
kırıklığına uğramıştır.
Eğer çoğu konuda benzer görüşleri
paylaşmasa, Sayın Başbakan, Sayın Arınç ı her halde çoktan görevden alırdı
Peki Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan,
Diyarbakır Emniyet Müdürünün dağda ölen teröristler için sarf ettiği sözlere
katılmadığını söyledi de ne oldu? Görevinden mi aldı? Bunun vukuatlı birisi
olduğunu bilmiyor muydu? Elbette biliyordu. İşte ustalık bu gibi zor
durumlarda, bir insanın ortaya koyduğu davranış biçimiyle ilgilidir.
Şimdi tekrar Başbakan Yardımcısı Sayın
Bülent Arınç ın sarfettiği son söze geliyorum ve şu soruyu sormak istiyorum:
Eğer işledikleri suçlardan dolayı içeri atılan KCK lı lar, ya da dağdaki PKK lı
teröristler, Türkiye Cumhuriyeti nin kanunlarına uysalardı, Anayasa suçu
islemeselerdi, şu anda birilerinin hapiste, ya da dağda olmalarına gerek kalır
mıydı? Elbette kalmazdı. Şimdi Sayın Arınç a bir soru daha soralım
Çocuklarını vatan borcu için askere
gönderen, ama PKK ile çıkan çatışmada, yada PKK nın kurduğu mayınlı tuzakların
patlaması neticesinde evlatlarını kaybeden anaların söylediklerine bakalım
Vatan sağolsun
Peki bu şekilde vatan uğruna evlatlarını
kaybeden bu acılı analar, babalar devlete isyan edip, dağa mı çıkıyorlar.
İşin garip tarafı şurada… Evlatların vatan
borcu için askere gönderen, şehit olduklarında vatan sağ olsun deyip, acılarla
bağırlarına taş basıp, kanunlara saygı gösteren insanların çoğu, fakir, ya da
orta halli insanlar. Bu insanlar, Dinlerine ve devletine bağlı insanlar. Ve en
önemlisi de, AKP ye Müslümandır, Dindar insanlardır gibi samimi duygularla oy
verip destek olan, kendilerini iktidar yapan birilerine, vefa duygusu ile biraz
saygılı olmaları gerekirken, söylediklerine bakın. Yazıklar olsun!...
Sayın Bülent Arınç vasıtasıyla yapılmak
istenen husus aslında şudur:
Türkiye Cumhuriyeti Devletine karşı,
Anayasa suçu işleyerek dağa çıkan, ya da hapise giren PKK militanlarını,
özellikle de Abdullah Öcalan ı hapisten kurtarmak maksadı ile bir genel af
çıkarmaya zemin hazırlamak. Abdullah Öçalan ı doğrudan serbest
bırakamayacaklarına göre, önce ev hapsine almak, sonrasında serbest bırakıp,
lider sıfatıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine sokabilmek.
Biliyorsunuz,hapisteki bir kısım BDP li
ler, KCK lılar, PKK lı lar ölüm orucuna yatmışlardı. Talepleride şunlardı:
Kürtçe savunma hakkının tanınması Abdullah Öcalan a özgürlük… gibi taleplerle
ölüm orucuna yatmışlardı. Sözde kimse bu mahkumları kararlarından
vazgeçiremedi. Sonunda Abdullah Öcalan ın kardeşini İmralı ya ricacı
gönderdiler, Abdullah Öcalan da, mahkumlardan eylemlerine son vermelerini
istedi, onlarda böylece eylemlerine son verdiler. Bu işin sonunda Hükümet ve
Devletin yetkilileri, Abdullah Öcalan a teşekkür için sıraya girdiler.
Buna benzer hareketleri hep yapıyorlar.
Terör eylemleri ne zaman artış gösterse, hemen Abdullah Öcalan la görüşmeye
başlıyorlar, ondan yardım talep ediyorlar. Amaç belli;Abdullah Öcalan ı
parlatmak, sonrasında hapisten kurtarılmasına zemin hazırlamak.
Bütün bunlar bir planın, bir programın
parçası. Biz de bu noktada bir şeyler söyleyelim. Devlet, bir terör örgütü
ile,terörün nasıl önleneceğini görüşmez, onun liderinden yardım talebinde
bulunmaz, suçluyu, ya da suçluları mazur gösterip, onları hapisten kurtarmaya
çalışmaz. Eğer mevcut durum bu ise, orada devlet ciddiyetinden, devlet
adamlığından bahsedilemez, bilinmiş ola!...
Önceki yazımda Silivri konusunda
belirtmiştim; Ergenekon Tertibi ile, ne kadar işe yarar vatansever TSK mensubu
komutanlar, ünlü bilim adamları, gazeteci ve televizyoncuların içerde
tutulmalarının nedenlerinden birinin, bir genel af çıkartılması hususunda, bu
gibi insanların bir koz olarak kullanılmak istendiğini belirtmiştim. Zira ancak
böyle bir durumda, vatansever bu insanlarında serbest kalabileceği kanaati
yerleştirilmek istenmektedir.
BOĞAZİÇİ KÖPRÜLERİ İLE OTO YOLARIN
İŞLETİLMESİ NEDEN ÖZEL SEKTÖRE DEVREDİLDİ?
Buna aslında neden özel sektöre satıldı
demek daha doğru bir tanım olur. Zira 2 Boğaziçi Köprüsü ile, bağlantılı oto
yolları, para basar gibi devlete gelir getiriyordu. Eğer durum bu idi ise,
Altın Yumurtlayan Tavuk, özel sektöre neden devredildi sorusunu sormak
gerekiyor. Burada birilerini zengin yapmak niyeti olsa da, Hükümetin bütçe
açıklarını kapatamayacak durumda olması, dolayısı ile günü kurtarmaya çalışıyor
diye de özetleyebiliriz.
Bu köprüler milletin parası ile yapılmış
kamu mallarıdır. Sonra 25 yıllığına sözde kiraya verilmesi, ileriki kuşakların
haklarına tecavüz etmek demektir. Dolayısı ile Siyasilerin buna hakkı
olmadığını belirtelim
Hükümetin savurgan harcamalar yaptığını,
günü kurtarmaya çalıştığını, Muhalefet Partileri, sivil toplum örgütleri, çoğu
vatandaşlarımız hep söyledi. Ama Hükümet bunlara tepki olarak ağzına geleni
söyledi, her konuda rekor kırmaya devam ettiğini söyledi. Nihayetinde yanlış
hesap, savurganlık, sonucunu gösterdi, Hükümet gelir temin etmek için Boğaziçi
köprülerini ve bağlantı oto yollarını başkasına devretmek zorunda kaldı. Şimdi
sırada altın yumurtlayan tavuklardan, Milli Piyango İdaresi nin satılması var.
Söyleyebileceğim husus şudur.
AKP Hükümetinin, Türkiye yi yönetemediği,
artık ona oy verip, iktidar yapan vatandaşlarımız tarafından da, görülüp
anlaşılması, gereğinin yapılması lazım
Saygılarımla
Anayurt
Gazetesi 19 Aralık 2012 Çarşamba
***
VATAN
SEVERLİK NEDİR'?...3
Mak. Yük. Müh.
Ahmet YALVAÇ
VATAN, SECCADENİN ÖZGURCE
SERİLDİĞİ YERMİDİR?...
Vatan, seccadenin özgürce serildiği yer
elbette değildir Eğer, bir ülke yabancı bir devletin işgali altında
bulunuyorsa, o zaman özgürlükten bahsedilemez, özgürlüğün olmadığı yerde,
özgürce seccade de açılamaz. Bunu şu
misalle anlatabiliriz.
Irak ın Amerika Birleşik Devletleri
tarafından, Saddam Hüseyin in insanlara zulmettiği, insanları haksız yere
öldürttüğü, nükleer silah imal ettiği, ya da bulundurduğu gibi gerekçelerle işgal edildiğini biliyorsunuz. Orada yaşayan
insanların önemli bir kısmının, Amerikalıların ülkelerini işgal etmelerine, en
azından özgürlük adına karşı çıkmadıklarını,ya da direnmediklerini biliyoruz.
Ama sonrasında, barış ve demokrasi adına Amerikalıların Irak a huzur ve güven
getirdiklerini söyleyebilir mi yiz? Bu hususu, başlıktaki soruya cevap olmsı
bakımından, Din ve Dindarlık gibi gerekçelerle, kafalarındaki yönetim biçimini
gerçekleştirebilmek için, takiyye yapmayı mübah gören, özellikle
Hıristiyanlarla, Yahudilerle derin ilişkiler içinde olmakta bir mahsur görmeyen
insanlara ibret olması bakımından, ulusal bütünlüğümüzün tehlikede olduğu bir
dönemde, vatan ve vatanseverlik adına, faydalı olur gerekçesi ile biraz açmak
istiyorum
Böyle bir husus, böyle bir amaç,
özellikle de ülkeyi yönetenlerde var ise, ideolojik saplantılar, aklın önüne
geçmiş ise,ülke her bakımdan zorda, her bakımdan tehlikede demektir.Bu
açıklamalardan sonra tekrar konuya giriyorum
Amerikalıların Irak ı işgali sırasında
ve sonrasında, oradaki camilere postalları ile girdiğini, oraları
kirlettiklerini biliyorsunuz.Peki şimdi soru şu:
Böyle bir zamanda camide bulunan
Müslüman bir kadın, ya da Erkek birisi, eli silahlı Amerikalıya ya müdahale
edecek, ya da Amerikalının kirlettiği halıların üstünde namaz kılmaya mecbur
kalacak, ya da, camiden çıkıp gidecek.Eğer Amerikalıya müdahale ederse,
sonucuna katlanmayı da göze almak zorunda.Amerikalıların Irak ta
camileri,minareleri bombaladıklarını,
yıktıklarını da biliyoruz. Ayrıca binlerce Müslüman kadına tecavüz ettikleri de
herkesin malumu. Peki böyle bir ortamda özgürlükten, ya da özgürce seccadeyi
açabilmekten söz edilebilir mi?...Böyle bir başlığı atmamın ve bu gibi
örnekleri vermemin asıl nedeni şu:
Bir defasında tesettürlü bir genç kız,
bir televizyon kanalında Türkiye Cumhuriyetini ve onu kuranları eleştirmek
adına, şöyle bir cümle kullanmış Keşke kurtuluş savaşında Türkiye biraz İngiliz
işgali altında kalsaydı da, seccadeyi özgürce serebilseydik gibi sözler
sarfetmiş. Bu ve bunun gibi insanların rahatsız okdukları ve anlatmak
istedikleri husus aslında şu:
Bu gibi insanlar, Mustafa Kemal Atatürk
ve onun silah arkadaşlarını, onların kurduğu Türkiye Cumhuriyeti ni, Devrim
Yasalarını, Din ve Dindarlığa karşı imiş gibi görüyorlar ve böyle bir ortamdan
kurtulmak için, düşmanlarımızla bile işbirliği içinde olmaya, onların Türkiye
yi işgal etmelerine bile razı olacaklar şeklinde anlamak mümkün
Böyle bir düşünce ve düşünce yapısı,
gerçek bir Müslümanın, vatanın ve vatandaş olmanın tarifine de uygun
olmadığından, bu gibiler vatanımızı,Türkiye yi seviyoruz deseler bile, bu gibi
ifadeler, onların vatanlarıı, yani Türkiye yı gerçekten sevdikleri anlamına da
gelmez.
Aslında bu örnekle, böyle bir düşünce
yapıapısı ile, vatan ve vatanseverlik adına, bazı kesimlerin yanlış yolda
olduklarını, hatta gaflet ve delalet içinde olduklarını vurgulamak istiyorum
Burada şu düşüncemi de sizlerle
paylaşmak istiyorum:
Her hesettürlü bayanın aynı düşüncede ve
aynı yapıda olduklarını söylemek te yanlış Zira bu gibi bayanların bir kısmının
aile baskısı ile kapandıklarını da biliyoruz.Benim bu gibi konularda vurgulamak
istediğim husus aslında şu: İdeolojik ölçüde saplantıları olan çoğu insanımızın
bizlere ters gelen çok yönleri var. Ama konumuz bu değil Eğer bu gibiler ve bu
düşüncedeki siyasetçiler, bizim inancımız böyle diyerek, kafalarındaki çalışma
tarzını, kılık kıyafetleri gibi konuları Kamuda da uygulamak istemeleri, ve
tatbik yönünde israrcı olmaları. Eğer durum böyle olmasa, özel hayatta kimse bu
gibi konuları ağzına bile almaz, bundan rahatsızlık ta duymaz.
Halkın önemli bir kesiminin, AKP
iktidarının çoğu uygulamalarından rahatsız olması, kendilerinin günlük
sorunlarını halledip, refah seviyesini yükselteceği yerde, kafasını Türkiye
Cumhuriyetini Dünya devletleri arasında her alanda yükseltmeye çalışacağı
yerde, AKP nin kendi dünya görüşünü her alanda tatbik etmeye;toplumu
dönüştürmeye çalıştığı artık herkes tarafından anlaşılmıştır. Bu konularda ben
çok yazdım. Bu itibarla anlattıklarımı burada tekrarlamak istemiyorum Ben
toplumun yükselen tansiyonunun nasıl düşürüleceğini anlatmak istiyorum Ama ben,
İslam Dininin insanlara doğru öğretildiği kanaatinde de değilim Bu bağlam da
İmam- Hatip ve İmam- Hatipli konusundaki birkaç tespitimi burada sizlerle
tekrar paylaşmak istiyorum
Bu güne kadar, İmam – Hatipli olup ta,
Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan ı beğenmeyen, ya da uygulamalarını eleştiren
birisine pek rastlamadım. Bu gibiler de, Mustafa Kemal Atatürk ü seven,
Cumhuriyetin Kazanımlarına, Devrim Yasalarına inanan birisine de pek
rastlamadım. Bunun tesadüfi olduğunu kimse söyleyemez. Bu itibarla, İmam –
Hatip Okullarındaki eğitim ve öğretimin mercek altına alınması, ve sorgulanması
gerektiğine inanıyorum.
Bu gün Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan ve
Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül olmak üzere, bazı bakanlarda dahil, toplam 16
İmam –Hatiplinin olduğu söyleniyor. Tabi ki, aynı düşünce yapısındaki
insanların, Devletin tüm kademelerinde yerleştirildiği düşünülürse, işin hayli
zor olduğu anlaşılmaktadır.
Hocaları Prof Dr Sayın Necmettin Erbakan da, Şeriat Kanunları
ile yönetilen bir Türkiye için yanıp tutuşuyordu ama, o hiçbir zaman Batı
yanlısı, İsrail yanlısı olmadı.Son zamanlarında Batılı Emperyalistlerin,
özellikle de Amerika Birleşik Devletleri nin Türkiye yi bölüp, parçalamaya
çalıştığını gördü, ve sevenlerine bu konuda bir şeyler yapmalarını önerdi. Bu
itibarla Sayın Erbakan ı, saygıyla, rahmetle anıyoruz.. Keşke talebeleri de onu
örnek alsalardı!...
(Anayurt Gazetesi 12 Aralık 2012 Salı)
***
VATAN
SEVERLİK NEDİR!?...
Anayurt
Gazetesi 24 Aralık 2012 Pazartesi
Mak.
Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
Sevgili Anayurt Okurları, bu gün ele
alacağımız konularla ilişkilendirebilmek, uyumlu olmasını sağlayabilmek
açısından, vatan severlik konusunu başka örneklerle, başka yönlerden ele almak
istiyorum. Bu itibarla asıl konuya geçmeden önce, özellikle bir şeyler söylemek
istiyorum
Eğer birilerine vatanınızı sever mi
siniz diye sorduğunuz da, elbette severim der. Yani genelde herkes vatanını
sevdiğini, vatan sever olduğunu söyler. Ama böyle bir soru sorulduğunda,
bazıları bu soruya ilave olarak, günlük sorunlarını, şikayetlerini de dile
getirerek, ilaveler yapmak ister.
Kimisi şöyle der:ben vatanımı, devletimi
seviyorum ama, devlet benim için ne yapıyor der, işsizliğini,haksızlığa
uğradığını söyler, kimisi,vatan doğduğun yer değil; doyduğun yer der....vs..vs
Şu anda Türkiye yi idare edenlere sorsanız, onlar da vatan sever olduklarını,
üstelik ülkemiz adına hayırlı işler yaptıklarını,söylerler, iddia ederler.
Peki bizleri yönetenlerin bu söylemleri,
bu iddiaları doğru mu? Elbette değil. Peki niye!?...Türkiye Cumhuriyeti nin
mevcut Anayasa hükmü ve kanunlar çerçevesinde seçilerek, Türkiye Büyük Millet
Meclisi nde göreve başlamadan önce, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğüne,
demokratik laik hukuk devleti ilkelerine, halkın refah ve mutluluğu için
çalışacaklarına, namus ve şerefleri üzerine yemin etmişlerdir. Peki öncelikle
siyasi iktidarı elinde bulunduranların ettikleri yemine bağlı kaldıklarını
söyleyebilir mi yiz; elbette söyleyemeyiz.
Anayasamızda vatandaşlığın tanımı belli;
Türkiye Cumhuriyeti ne vatandaşlık bağı ile bağlı herkes Türk tür denilmesine
rağmen, başta Başbakan Sayın Recep
Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül ve daha bir çokları, başında
oldukları ülkenin adının da Türkiye Cumhuriyeti olduğunu bildikleri halde, Türk
üm dediklerini duyan var mı!?...Hatta Türk kelimesini Anayasadan bile çıkarmak
istiyorlar. Peki şimdi soru şu:
Mevcut durum bu ise, Türkiye yi idare
edenlerin, çıkardıkları her kanunun, yaptıkları her işin doğru olduğunu,
Türkiye nin yararına olduğunu söyleyebilir mi yiz? Elbette söyleyemeyiz
Bölücülük yapmak, Anayasaya aykırı
hareket etmek, siyasi iktidar tarafından hoş görülür, hatta özendirilir olmuş
Bu itibarla bu gün, adı Barış ve Demokrasi Partisi olan BDP, açıktan bölücülük
yapıyor, özerklikten, eyalet sisteminden bahsediyor, siyasal iktidar da ona
yardımcı olmaya çalışıyor
Peki bölücülükle mücadele etmeyen, açıktan
bölücülük yapan BDP li Milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldırıp, hukuki
süreci başlatmayan, görevlerini yapmayan Devlet ve Hükümet Erkanı ile, açıktan
bölücülük yapan, Anayasa hükümlerine uymayan BDP Milletvekillerinin
hareketlerinin, davranışlarının, vatan severlik tanımına uyduğunu söyleyebilir
mi yiz? Elbette söyleyemeyiz.
Toprak vatandır Vatan kutsal bir
mekandır .Peki durum bu iken, Türkiye yi idare eden AKP hükümetinin vatan
topraklarına sahip olduğunu, koruduğunu söyleyebilir mi yiz; elbette
söyleyemeyiz. Anadolu da binlerce dönüm arazinin ve binlerce konutun,
mütekabiliyet esasına dayanmadan yabancılara, özellikle de İsraillilere
satıldığını biliyoruz. Eğe Denizi ve Akdeniz de bulunan 16 adamızın, 2004 ten
itibaren Yunanistan tarafından işgal edildiğini biliyoruz. Peki şimdi soru şu:
Toprak ve mülk satışlarında Anayasa
mahkemesinin gerekçeli kararına, uyarılarına rağmen, Hükümetin bu karara
uymadığını, satışlara devam ettiğini, işgal edilen adaların geri alınması
hususunda da, gereğini yapmadığını biliyoruz ,
Peki toprak ve mülk satışlarına, 16
adamızın Yunanistan tarafından işgal edilmesine karşı çıkmayan, tepki koymayan,
gereğini yapmayan, özellikle iktidar millet vekillerinin görevlerini
yaptıklarını, vatanı sevdiklerini söyleyebilir mi yiz? Elbette söyleyemeyiz.
Peki bu durumda bile AKP ye, özellikle de
Başbakan Sayın TAYYİP Erdoğan a gözleri kapalı destek veren, alkış tutan
vatandaşlarımıza ne demeli!?...
Peki Hükümetin kendi vatandaşlarının
mal ve can güvenliğini sağladığını, sağlayabildiğini, terörle mücadelede
başarılı olduğunu söyleyebilir mi siniz, elbette söyleyemeyiz
Zira bu gün PKK nın Amerika Birleşik
Devletleri tarafından desteklendiği, bitirilmek istenmediği, hatta Türkiye nin
de bölünüp parçalanmak istendiği ortaya çıknış, ve bu husus, artık çoğu
vatandaşımız tarafından bilinir olmuştur.
Ayrıca, Tunus ta başlayıp, Mısır ve
Libya ya sıçrayan karışıklıklar, bu ülkelerdeki Hükümetler ve Liderlerinin
devrilmesi, ya da öldürülmesi ile sonuçlanan sözde Arap Baharı, sonun da
komşumuz Suriye nin de istikrarsızlaşmasına neden olmuş ve Türkiye nin
güvenliğini tehdit eder boyutlara ulaşmıştır.
Ve Türkiye Cumhuriyeti nin Başbakanı
Sayın Recep Tayyip Erdoğan, İçinde Türkiye nin de bulunduğu 22 İslam ülkesinin
sınırlarının değişeceği söylenen Büyük Orta Doğu Projesi BOP un Eş Başkanı
olduğunu söylüyor. Bu hususa daha önceleri de, müteaddit defalar değinmiştim.
Şimdi soru şu:
Biz
Irak sınırını PKK sızmalarına karşı koruyamazken, şimdi birde Suriye
sınırımızda güvenlik sorunu ortaya çıktı, sorunumuz 1 iken, şimdi 3 e, 4 e
katlandı Zira Suriye sınırımız, Irak sınırından çok daha uzun; 900 Kilometreye
yakın
Daha önceleri de belirtmiştim ama, şimdi
hatırlatmak için, vurgu yapmak için, vatan severlik nedir konusunu
sorguladığımız için, tekrar söylüyorum Suriye krizi ve dolayısı ile bu
sınırımızda da güvenlik sorununun yaşanır hale gelmesi, kendiliğinden
olmamıştır. Kendiliğinden çıkmamıştır,
daha doğrusu çıkartılmıştır.
Suriye ile ilişkilerimiz, hiç bir
sorunumuz olmadığı bir zamanda, aksine ilişkilerimizin çok iyi olduğu,
karşılıklı ticaretin de, maksimum olduğu bir dönemde bozulmuştur ve şimdi
Suriye ile savaşın eşiğine geldik,Acaba niye?...
Bütün bu yanlış işler BOP kapsamında ve
Amerika Birleşik Devletlerinin emri ve Türkiye yi kışkıretması sonucunda
meydana gelmiştır ve Türk Silahlı Kuvvetleri nin Suriye ye müdahalesi
istenmektedir..
Suriye Yönetiminin düşmesinin
hızlandırılması; yani Beşşar Esad ın
biran önce gitmesini sağlamak maksadı ile, Amerika Birleşik Devletleri
ajanlarının Suriye ye giriş çlkışlarını kolaylaştırmak, Amerika nın askeri
malzeme sokmasına imkan sağlamak,,paralı askerlerin, Suriyeli muhaliflerin,
Suriye ye giriş çıkışını kolaylaştırmak için, Güney Sınırımızda kontrol ve
güvenlik, bilinçli olarak ya gevşetilmiş, ya da kaldırılmıştır. Bu konuda
basında çok haber çıktı, örnekler verildi
Yaratılan bu gibi fiili durumlar karşısında,
Suriye Hükümeti nin Slahlı Kuvvetleri, Türkiye sınırından geriye
çekilmek zorunda kalmış, ya toparlanmak,
ya da Türkiye ye misilleme olarak, siyasi hesaplarla, bu topraklardan çekilmiş,
haliyle muhalifler ve PKK nın Suriye
kolu olan PYD li teröristler, bu topraklara yerleşmiştir. Böylece Türkiye nin
Güney Sınırında da bir güvenlik sorunu, ya da güvenlik zafiyeti ortaya
çıkmıştır. Vurgulamaya çalıştığım üzere bunun yegane sorumlusu iktidardaki AKP
Hükümetidir. Bu gibi hususları da daha önceleri yazmıştım. Ama hiçbir konuda
işler iyi gitmediği gibi, terör eylemleri de bir türlü azalmıyor, artarak devam
ediyor, herkes görevini yaptığını söylüyor ama, Türkiye şu anda bölkünme
tehlikesi ile karşı karşıya. Bende ülkesini seven, yüksek öğrenimli bir kişi ve
bir yazar olarak, olup bitenlerden büyük bir kaygı duyuyorum. Bir şeyler yapmak
adına, sorunların nereden kaynaklandığının ipuçlarını bulmak için, vatan severlik başlığı altında tahliller yapmaya
çalışıyorum Şimdi vatan severlik konusunu sorguladığımız için,bazı konuları
tekrar hatırlatmak, değinmek durumu hasıl olmuştur.
Suriye krizinin devam etmesi, İran ın ve
Rusya nın Beşşar Esad a destek çıkması,
Suriye ye müdahale durumunda, önce Malatya – Kürecik deki Amerikan radar üssünü
vururuz gibi tehditler, sonrasında Türkiye Büyük Millet Meclisi nin onayı
alınmadan, NATO Kara Kuvvetleri Komutanlığının İzmir e taşınması, Amerikan özel
kuvvetleri Delta Force nin de Türkiye ye
gelip yerleşmesi, İran ve Rusya nın tehditlerine karşı Patriot füzelerinin de,
Türkiye ye getirilmesine karar
verilmesi.. Bu gibi konuları da
daha önce yazmıştım Şimdi Türkiye, nasıl sonuçlanacağı belli olmayan belalarla
karşı karşıya.Şimdi şu hususu vurgulamak ve ardından bir soru daha yöneltmek
istiyorum:
Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan ın BOP Eş
Başkanı olduğu yönündeki açıklamalarını, beyanlarını, gazetelerden ve
televizyonlardan müteaddit defalar okuduk gördük. BOP, Türkiye yi de bölmeye
çalışan Amerika Birleşik Devletleri nin bir projesidir, ve bu devletin
çıkarları doğrultusunda hazırlanmış bir proedir. Dolayısı ile, sir yandan BOP
Eş Başkanı olduğunu söylemek, diğer taraftan, Türkiye adına hayırlı işler
yaptığını,yapacağını söylemek, iddia etmek, maalesef mümkün değil. Sayı
Başbakan 2 görevden birini tercih etmeli
Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan ın, BOP Eş
Başkanlığı sorgulanmadan, Türkiye adına ne gibi vaadlerde bulunduğu
anlaşılmadan, Türkiye nin sükuna kavuşması, tüm konulardaki sorunların
çözülmesi, çözülebilmesi de, maalesef mümkün değil. Bu hususu bütün vatandaşlarımızın
görüp anlaması lazım
Sorunun çözüm yeri, Türkiye Büyük Millet
Meclisidir. Siyasi görüşü ne olursa olsun, vatan severlik adına, Türkiye nin
birlik ve bütünlüğünün sağlanması konusunda, Türkiye nin çıkarlarının korunması
konularında, tüm Milletvekillerinin, görevlerini yapmak adına, kendilerini
sorumlu hissetmeleri gerekir. Önemli olan da budur.
Saygılarımla
****
VATAN SEVERLİK NEDİR?...15
Anayurt Gazetesi
31 Aralık 2012 Pazartesi
Mak. Yük.
Müh. Ahmet YALVAÇ
Sevgili Anayurt Okurları 2012 yılının
sonuna geldik, bir yeni yıla daha giriyoruz. Günün konusuna başlamadan önce,
yeni yıl için bir şeyler söylemek istiyorum Siz saygı değer Okurlarımızın yeni
yılını en içten duygularla kutluyorum, sağlık, mutluluk ve başarılar diliyorum.
Her şey gönlünüzce olsun!...
Yeni yılda, ülkemizin üstünde dolaşan
kara bulutlar dağılsın, yaratılan gerginlik sona ersin, halkımız mutlu olsun.
Ülkemize tekrar huzur ve güven gelsin!...Birlik ve beraberlik içinde daha nice
yıllara ulaşmanızı dilerim.
Türkiye Cumhuriyeti sonsuza dek payidar
olsun. Tanrı büyük ve asil Türk Milletini her türlü gazalardan, belalardan
korusun, güç ve kuvvet versin, her alanda başarılı kılsın
Tanrı, düşmanlarımızı sevindirip,
dostlarımızı ağlatmasın. Her geçen gün, bir önceki günden daha iyi olsun!...
Şimdi tekrar günün konusuna giriyorum
Bundan önceki yazımda, şu anda Türkiye'yi
yönetmekte olan Devlet ve Hükümet Erkanı ile, Barış ve Demokrasi Partisi BDP li
Milletvekillerinin söylem, eylem, tavır ve hareketlerini, vatan severlik ölçüsü
altında değerlendirmeye almış, kendi kanaatimi de anlatmaya çalışmıştım. Bu gün
yine aynı başlık altında tahlillere devam etmek istiyorum
Detaylara girmeden önce, isimlerini
vurgulamaya çalıştığım insanların, bizim gibilere ters gelen görüş ve
yaklaşımlarından hatırlatmak amacı ile bazı örnekler vermek, sonrasında da, bu gibilerin, bize ters gelen görüş ve
davranış içinde olmalarının temel nedeni hakkında bir şeyler söylemek istiyorum
Anayasada Türk vatandaşlığı tarifinin
açık bir şekilde tanımlandığı; Türkiye Cumhuriyeti'ne vatandaşlık bağı ile
bağlı herkes Türk tür denilmesine rağmen, Türk üm demediklerini, Anayasada
içinde Türk kelimesi bulunan ifadelere bile tahammül edemediklerini, hatta
böyle ifadeleri Anayasadan bile çıkarmaya çalıştıklarını, ayrıca Türkiye
Cumhuriyeti'nin vatanı ve milleti ile bölünmez bir bütündür ilkesinin
korunmasına, en azından riayet etmedikleri, hatta aykırı davranışlarda
bulunduklarını, Anayasa Mahkemesinin gerekçeli kararına rağmen, yabancılara
toprak satışlarının artarak devam ettiğini, Yunanistan'ın 16 adamızı işgal
etmelerine Hükümetin ses çıkarmadığı, geri alınması yönünde bir niyet ve
çabasının olmadığı, ulusal menfaatlerimizin korunmadığı gibi hususların, vatan
severlik tanımına uymadığını belirtmiş, AKP ye oy veren, özellikle Başbakan
Sayın Tayyip Erdoğan'ın her yaptığına, her söylediğine gözleri kapalı inanan,
onu destekleyen insanlara ne demeli diye de, sormuştum
Ben içinde bulunduğumuz bu ortamdan,
ülkemiz adına elbette büyük bir kaygı duyuyorum. Ama umutsuz değilim
Gaflet ve dalalet, hatta daha ilerisinde
olanların, tutum ve davranışlarını tasvip etmemiz elbette mümkün değil, ama bu
gibi insanların standart vatandaşlık tarifinden neden ve nasıl uzaklaştıkları
hakkında da, bir şeyler söylemek istiyorum.
Standart vatandaşlık tanımından
uzaklaşanların, vatanı severlikleri
hakkında bazı değerlendirmeler yaparken, herkesin kendini vatan sever
gördüğünü, bunun aksi bir davranış biçiminin genelde söz konusu olamayacağını
vurgulamak istiyorum Kimse vatanını sevmediğini, vatan sever olmadığını söylemez ama, böyle sorular sorulduğunda, vatan
severliğin tanımına muhtemelen kendi anlayışına göre bazı ilaveler yaparlar
Ben öncelikle, Adalet ve Kalkınma
Partisi AKP yi iktidar yapan, Dindar, muhafazakar, milli değerlere duyarlıı
ama, düşük eğitimli, ya da eğitim görmemiş sade vatandaşlarımızın vatan
severlikleri hakkında bir şeyler söylemek istiyorum
Bu gibi vatandaşlarımıza şöyle bir soru
sorulsa; İngilizler, Fransızlar, Amerikalılar, gelip, Türkiye’yi işgal etseler,
sessiz mi kalırsınız, yoksa, vatanı kurtarmak için, mücadele mi edersiniz?
Verecekleri cevap elbette mücadele ederiz şeklinde olacaktır. Peki mevcut durum
bu ise, acaba AKP nin uygulamalarına, yabancılara sattığı vatan topraklarına,
Yunanistan’ın işgal ettiği 16 adamıza niçin itiraz etmedklerii, tepki
koymadıkları, karşı çıkmadıkları gibi konuları nasıl değerlendirmek lazım? Bu
gibi hususların vatanseverlikle bir ilgisi var mı diye sorabilirsiniz
Bu gibi vatandaşlarımızın yaklaşım tarzı
şudur. Bunların çoğu, vatan topraklarının satıldığına, adalarımızın Yunanlılar
tarafından işgal edildiğini bilmiyor, birilerinden duysa bile inanmak
istemiyor.Bazıları kızarak, siyasi iktidarı elinde bulunduranlar vatan haini mi
ki, bu işleri yapsınlar diyorlar? Bu gibi yaklaşım tarzını ortaya koyanların
hepsinin, düşük eğitimli olduklarını söylemek de, mümkün değil. İçlerinde
yüksek öğrenim görenlerde var. Bu gibi insanların çoğu, yandaş gazeteleri
okuyan,Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan’ın söylediklerinin,
anlattıklarının,meselelere yaklaşım tarzının etkisi altında olmalarından
kaynaklandığını düşünebilirsiniz
Daha doğrusu bu gibi insanların
meselelere bakış tarzını, yaklaşımlarını şöyle de düşünebilirsiniz:AKP
iktidarını ellerinde bulunduranlar, Müslüman insanlarmış, yanlış yapmazlarmış.
Bular Müslüman, Dindar insan oldukları için, diğerleri onlara engel çıkarmaya,
iktidardan düşürmeye çalıştıkları, onlara iftira attıkları yönünde, maalesef
yaygın bir kanaat var.Daha doğrusu, bu gibi insanların bir kısmı, yaşanan
örnekler karşısında, acaba sorusunu sorsa bile, inandığı, destek verdiği bir
İktidar hakkında olumsuz bir görüş bildirmeye, maalesef dili varmıyor, umut ve
hayallerinin yıkılmasını istemiyor.
Daha önceleri de söyledim, şimdi tekrar
söylüyorum; aydın Din adamlarına, aydın ve kültürlü din adamlarına ihtiyacımız
var. Bu gibi insanların, İslamın olumlu yönlerini ortaya koymalarına, vatanın
ve vayan severliğin ne olduğunu ortaya koymalarına ihtiyacımız var. Zira bizim
insanımız, Din adamlarının söylediklerine daha fazla inanır, Bilim adamlarının
söylediklerine değil. Ama ben her şeye rağmen, gidişattan ümitsiz değilim.
Vatandaşlarımız yavaş, yavaş artık uyanmaya başlıyor.
Bazılarınız biliyordur; ben Kahraman
Maraşlıyım. Şimdi orada halkın bir kısmının, AKP iktidarının yabancılara toprak
satışına vasıl baktıkları ve orada ki siyasal yaşam hakkında bir şeyler
söylemek istiyorum
Kahraman Maraş, vatan severliğin, vatan
için canını feda etmenin, tipik bir
örneği.Kahraman Maraş halkı Kurtuluş savaşında, Kahraman Maraş’ı işgal eden
Fransızları, ve onlara yardım eden yerli Ermeni militanlarını, kendi imkanları
ile mücadele edip ,onları Kahraman Maraş’tan atmışlardır.Benim annemin babası,
yani büyük babam bu mücahitlerden biridir.Onun ismini rahmetle anıyorum.
Kahraman Maraş’ta işgal sonrasında, kalenin burcuna dikilen Fransız bayrağını
indirip, yerine Türk bayrağını diken Sayın Osman Erşan da bizim familyadan
sayılır, onu da rahmetle, minnetle anıyorum Diyeceğim husus şudur:
Kahraman Maraş halkı, kurtuluş
savaşında, Fransızlar ve Ermeniler’e karşı mücadele edip, şehri düşman işgalinden
kurtarmalarına karşın, bu gün AKP nin kalesi durumunda dır Daha önceleri,
Merkez Sağın; Demokrat Partinin, Adalet, Partisinin, Doğru Yol Partisinin
kalesi idi. Ama şimdi değil…AKP nin iktidara gelmesi ile, Türkiye deki siyasal
yapı da bozulmuş ki, bunun içinde bir çok entrika da var, Türkiye sonuçta bu
hale gelmiştir. Bu itibarla vurgulamaya çalıştığım husus, sadece Kahraman
Maraş’la da sınırlı değil; Sorun tüm Türkiye nin sorununudur. Ve bu hususta,
herkese sorumluluk düşüyor ve bir şeyler yapılması gerekiyor.
Kahraman Maraş’ta ki büyük oto gar, benim
lise yıllarında yapılmıştı.Ben 1967 yılından bu yana, bir şekilde Kahraman
Maraş’ın dışında yaşıyorum. 2007 Milletvekili seçimlerinde, Demokrat Parti den
Kahraman Maraş Milletvekili Adayı idim. Bu vesile ile, orada yabancılara toprak
satışları konusunda da, daha fazla bilgi edinme imkanım oldu.
Sözünü ettiğim büyük oto garı, sözde bir
Hollanda şirketine satmışlar ama, asıl mal sahibinin, Ermenistan dış işleri
bakanı olduğu söyleniyor. Bu dış işleri bakanı şöyle demiş: Bu arazı,
atalarımızın toprakları, torunların bu şehrin havasını almalarını istiyorum
demiş ve oto garı, sadece arazi için, başka bir şirketi kullanarak satın almış.
Oto gar da, aynı proje ile, şehrin en Güneyine, Aksuya taşınmış
Kahraman Maraş’ın yine Güneyinde, ama daha
yakında, tren istasyonunun orada, Çukobirlik’e ait binalar, tesisler vardı.
Orasını da, Fransızlar almış
Dha Güney de, Adana yolu üzerinde,
Türkoğlu Beldesinin yakınlarında, Devlet üretme çifliği varmış, orayı da,
İsraillilere satmışlar.
Şimdi sorun şurada: Bu tesisler, ya da
topraklar, ya Devletin, ya da Kahraman Maraş Belediyesinin mülkiyetinde. Yani
bu binaları, ya da tesisleri satanlar, vatandaşlar değil, devleti ve Belediye
yi yönetenler. Bunlarda AKP Hükümetin elemanları, ve AKP nin Belediyesi. İşin
vahameti burada, ve şimdi şöyle bir soru sormak lazım:
Dedelerimiz ve Kahraman Maraş halkı,
canını ortaya koyarak, Fransızları ve yerli iş birlikçi Ermenilerle mücadele
ederek, onları topraklarından atmışlar ama, şimdiki İktidar AKP Hükümeti, bazı
topraklarımızı, eski düşmanlarımızın torunlarına peşkeş çekmişler, satmışlar.
Şmdi bu toprakların yeni sahipleri
yapancılar, burada yerleşip, çoğaldıklarında, gelecek nesillerimizin güven
içinde yaşaya bileceklerini, şimdiden garanti edebilir mi yiz? Elbette
edemeyiz. Onları şimdiden yeni sorunlarla karşı karşıya bırakıyoruz
Bu itibarla, topraklarımızı yabancılara
parsel, parsel satan, gelecek kuşakları, yeni sorunlarla karşı karşıya bırakan
bir iktidar, İslami referansla iktidara gelmiş olsa bile, vatan sever olduğunu
söyleyebilir mi yiz!? Herkesin bu hususu görmesi ve anlaması lazım
Saygılarımla.
Anayurt Gazetesi 2 Ocak 2013
Çarşamba
Mak. Yük.
Müh.Ahmet VALVAÇ
Sevgili Anayurt Okurları, Bu gün çoğu
uygulamalarından rahatsız olduğumuz ve Türkiye’nin hiç bir sorununu
çözemediğini gördüğümüz, üstelik Türkiye yi bölünme noktasına getiren AKP
Hükümeti, her ne kadar Amerika Birleşik Devletleri'nin yardım ve desteği ile,
daha 1990 lar da başlayan bir süreçte, hazırlanan siyasi ortam sayesinde,
emperyalist amaçlar doğrultusunda yapılan hazırlıklar çerçevesinde iktidara
gelmesi sağlanmış ise de, gelinen noktadan, birinci derece de, AKP ye oy verip,
iktidar olmasını sağlayan, Türk vatandaşı seçmenlerdir. Yani halkımızın bir
kısmı
1990 lardan başlayan bu süreç
içerisinde, siyasal ortamın nasıl hazırlandığı, özellikle Başbakan Sayın Tayyip
Erdoğan'ın Amerika Birleşik Devletleri ve İsrailli Diplomatlarla yaptığı
temaslar, verilen sözler, varılan mutabakatlar, yaşanan örnekler ve gelinen
nokta nın tesadüfi olmadığı, bazı basın yayın kuruluşları tarafından sıkça dile
getirilerek, halkımız aydınlatılmaya çalışıldı.Tabi ki, Başbakan Sayın Tayyip
Erdoğan kadar olmasa bile, sürece Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’ü de dahil
etmek lazım Artık halkımızın önemli bir
kısmı, yaşanan gelişmelerin tesadüfi olmadığının bilincinde Bu aydınlanma
sonucunda olmalı ki, vatanını seven; sağcısı, solcusu, işçisi, emeklisi,
öğrencisi meydanları doldurmaya ve Hükümetin uygulamalarını protesto etmeye
başladı. Lakin, bazı kıpırdanmalar olmasına rağmen, AKP ye oy veren Dindar,
muhafazakar ve düşük eğitimli kesimde, örneklere rağmen, aydınlanmanın olduğunu
maalesef söyleyemeyeceğim. Çeşitli cemaatlere mensup insanların ise, başka
düşünceleri, başka hesapları var bunlara ayrıca değineceğim.
Demek istediğim husus şudur ki, Türkiye
Cumhuriyeti'nin bekasını, hak ve menfaatlerini savunmak, emperyalizme karşı
çıkmak, sadece sol görüşe sahip insanların, Merkez Sağ görüşün, az sayıda
diyebileceğimiz bazı Dindar insanların konusu ve ilgi alanı olmamalı
Samimi duygularla ve sözde Dindar
insanlar olduğu gerekçesi ile oy veren bu gibi vatandaşlarımıza şu gibi
hususları bilmelerini isterim:
Tanrı’ya şükürler olsun ki, bizleri
Müslüman yaratmış Ve bizler, Adalet ve Kalkınma Partisi AKP iktidara gelmeden
de Müslüman dık.
Canlarını ortaya koyarak, Yurdumuzu düşmanlardan temizleyip, bize
bağımsızlığımızı kazandıran,Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran, büyük önder Mustafa
Kemal Atatürk ve onun silah arkadaşları ve aziz şehitlerimiz sayesinde,
minarelerden serbestçe 5 vakit ezan okunabiliyor, ve bizlerde, serbestçe
camilerde ibadetlerimizi yapabiliyoruz. Bizlere bağımsızlığımızı kazandıran
ulusal kahramanlarımızı, bu uğurda canlarını feda eden aziz şehitlerimizi
saygıyla, rahmetle anıyorum
Dindar ve muhafazakar vatandaşlarımız,
siyasilerin iktidara gelmek uğruna, Dini siyasete alet etmelerine, bu yöndeki
söylem ve uygulamalarına kanmasınlar, itibar etmesinler.Zira Devlet İdaresi,
ayrı bir iş, ayrı bir uzmanlık alanı.Bu itibarla sizleri idare edenlere, idare
etmek isteyenlere sormalısınız; senin eğitimin, uzmanlık alanın ne? Türkiye’nin
hangi sorununu çözmeye talipsin, Devlet te çalişmışlığın var mı, hangi üst
makamlarda görev yaptın?...
Eğer bu soruları sorduğunda, doğru ve
uygun cevaplar alamıyorsan, ya da hiç sormamışsan, vatandaşlık görevini, tam
yaptığın söylenemez. O zaman ortaya çıkan uygulamadan, sonuçlardan, hem kendin
hem de başkaları zarar görür.
Siyasetçileri gözünde fazla büyütme!
Eğitim ve tecrübelerinin, senden yukarda mı, aşağıda mı olduğuna bak. Siyasilerin
maaşlarını, Halkın ödediğini, ayrıcalıklı bir hayat yaşamayı, Halkın
sağladığını unutma!...
Bedava dağıtılan gıda, yakacak ve para
gibi yardımlardan dolayı, siyasilere minnet duyup, oy ver me, onları iktidar
yapma.! Eğer çalışacak gücün varsa, yardım yerine, sana iş vermesini iste! Eğer
iş vermiyorsa, hele Devletin mallarını satarak, mali kaynak yaratmak istiyorsa,
paraları har vurup, harman savuruyorsa, ondan desteğini çek. Zira bu husus, bir
vatan borcu, bir vatandaşlık gereğidir.
Oy
acılığı için, yapılan ihtiyaç maddeleri yardımlarının parasal kaynağının
nereden ve nasıl karşılandığını sorgula. Acaba bunlar, doğal gaz ve elektrik
faturalarına yansıtılıyor mu diye düşün
Başkalarının kullandığı kaçak elektrik
bedellerinin, borcunu ödeyenlere fatura edildiğine ne demeli, bu hem haram, hem
de günah değil mi? Örnekleri çoğaltmak mümkün. Ama konumuz bu değil. Amacım,
görüntüye aldanıp, her söylenenin doğru olduğuna peşinen inanmamak gerektiğini
vurgulamak. Ve bunlar, sadece işin bir kısmı
Hükümetin Yetkilileri, şu anda PKK terör
örgütünün başı Abdullah Öcalan ile, müzakerelerin devam ettiğini söylüyorlar.
Amaçları Abdullah Öcalan’ı parlatmak, sonrasında ev hapsine alıp, daha sonrada
bir genel af çıkartıp serbest kalmasını sağlamak, siyasi bir lider olarak
Meclise sokmak.
Peki 35-40 Bin asker ve sivil kişinin
ölümünden sorumlu tutulup, ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum edilmiş
birisini kurtarmaya çalışmak, şehitlerimizin kemiklerini sızlatmaz mı? Böyle
bir husus, şehit ailelerine bir saygısızlık değil mi? Vatandaşın devlete olan
güven ve adalet duygusunu zayıflatmaz mı?...
Eğer mevcut durum bu ise, PKK ile mücadele
eden komutanların uyduruk Ergenekon tertibi ile içeri alınmalarına ne
demeli!?...Özellikle AKP e oy veren Dindar ve muhafazakar kesimin, Hükümetin
uyguladığı çifte standardı görmeli ve nedenini iyi düşünmeli…
Bundan 82 yıl önce, irticacı bir grubun,
Menemende Din elden gidiyor diye başlatılan isyan girişimine, As Teğmen Mustafa
Fehmi Kubilay’ın başının kesilerek şehit edildiğini biliyoruz. Aradan geçen 82
yıl sonra, gördük ki Din elden gitmemiş, bilakis Mustafa Kemal Atatürk ve Silah
Arkadaşlarının kurduğu Türkiye Cumhuriyeti sayesinde, Türkiye İslam ülkeleri
arasında en üst seviyeye gelmiş, her alanda çağdaş bir görünüm kazanmıştır.Ama
şimdiki Hükümet tarafından, Türkiye Cumhuriyeti şeriat kanunları ile yönetilen
bir ülke haline getirilmeye çalışılmaktadır. Şu anda karşı karşıya bulunduğumuz
asıl tehlike de budur.
Doğrudan böyle bir niyet, açıkça
söylenmese bile, gidişatın o yönde olduğu, yaşanan örneklerden anlaşılmaktadır.
Şu anda Türkiye’yi yönetenlerin, Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları,
Cumhuriyet, laiklik konularındaki düşüncelerini biliyoruz. Bu hususu, AKP ye oy veren vatandaşlarımızın
görmesi ve anlaması lazım.
Bizleri Yönetenlerin Atatürk ve
Cumhuriyet karşıtlığı, kendiliğinden de oluşmamıştır. Bu kapsamda, İmam – Hatip
Okullarındaki eğitim öğretim mutlaka sorgulanmalıdır.
AŞIRI UÇLAR İLE CEMAAT MENSUBU İNSANLAR,
NE KADAR VATAN SEVER DİRLER?
Din, bütün toplumlarda çok önemlidir.
Eğer Dini öğretenler,yeteri kadar yetişmiş değillerse, belli bir olgunluğa
erişmiş değillerse,yeteri kadar felsefe ve mantık dersleri almamışlarsa, ya da
bu gibiler, anlattıklarını, bir mantık ve felsefe süzgecinden geçirmeden,
insanlara anlatıyorlarsa, toplumun olumlu yönde bilgilendirildiği, toplumun
doğru yolda olduğu, maalesef söylenemez. Ben özellikle bu hususu vurgulamak
istiyorum
Sorun sadece Dini eğitim ve Din
görevlileri ile de ilgili değil. Eğer brileri, insanları bir amaç uğruna, aşırı
uç bilgileri ile yönlendiriyorsa, o yönde eğitim, ya da telkin alan insanların,
başka konularda tarafsız düşüneceklerini, mantık çerçevesinde hareket
edeceklerini, edebileceklerini düşünmek yanlış olur. Buradaki aşırı uç,aşırı sağ, Marksist –
Leninist çizgide aşırı sol ideolojide olabilir. Bu gibi insanların doğru mantık
yüruttüklerini, doğru ve bağımsız düşündüklerini, maalesef söyleyemeyeceğim.
Öncelikle insanlarımıza, modern ülkelerdeki anlamda iyi bir vatandaş nasıl
olunacağı, vatan ve vatan severlik
konularında yeterli bilgi verilmeli, eğitim – öğretim de bu kapsamda
şekillenmelidir. Bu konularda ben, çok yazdım, şimdi tekrar etmiş oluyorum. Şu
anda yaşadığımız bütün sorunların, bu gibi hususlardan kaynaklandığını söylemek
mümkün.
Bundan önceki yazımda, AKP ye oy veren
Dindar, muhafazakar, ama düşük eğitimli vatandaşlarımızın vatan severliklerini
ölçmek açısından şöyle bir soru yöneltilmesini önermiştim: Eğer ülkemizi
İngilizler, Fransızlar, Amerikalılar işgal etse, ne yaparsınız? Sineye mi
çekersiniz, yoksa onlarla mücadele edip, yurdumuzdan atar mı sınız? Arkasından
şöyle bir cevap vereceklerini de söylemiştim: Elbet te mücadele ederiz,
diyeceklerini belirtmiştim. Ama AKP ye, özellikle de Başbakan Sayın Tayyip
Erdoğan’ı Dindar biri bildikleri, dolayısı ile yanlış yapmayacağına inandıkları
için, onun yanlışlarını görmek istemediklerini, yaptığı yanlışlara inanmak
istemedikleri için, hatalarını söylemeye, yanlışlarını ortaya koymak
istemediklerini belirtmiştim. Zira birisine körü körüne inanmak, bir takım
tutmak gibi psikolojik, sosyolojik bir olay. Belki zamanl Ama onları doğru yola
çekmenin biraz zaman alacağını vurgulamıştım Böyle bir örnekle vurgulamak
istediğim husus şu:
Samimi duygularla, AKP ye oy veren ve
böylece, AKP nin iktidara gelmesini sağlayan çoğu vatandaşımızın, vatan
severliklerinden şüphe etmediğimi belirtmek istiyorum Ama cami hocalarının Dini
anlatırken, namaz oruç, zekat gibi konulara ağırlık verdiklerini, vatan ve
vatan severlik gibi, toplumsal konulara değinmediklerini, Cumhuriyet’e
sahiplenmek gerektiği, Mustafa Kemal Atatürk ve Silah Arkadaşlarına sahip
çıkılması gibi konulara değinmediklerini vurgulamak, halkımızın da, böyle bir
durumun etkisinde olduğunu belirtmek istiyorum
Bu nokta da Fethullah Gülen Cemaati ve
uygulamaları hakkında da bir şeyler söylemek istiyorum:
Ben Halkımızla iç, içe yaşayan
birisiyim.Yeterince maddi gücü olmayan ailelerin, çocuklarını Cemaatin
yardımları ile okuduklarını, Cemaatin evlerinde kaldıklarını, oralarda
Abiler, Ablalalar gibi görevlileri
olduğunu duyuyorum. Çocuklarını Cemaatin himayesinde okutan veliler, çocuklarına
Dini eğitim ve telkinlerin dışında, okul sonrasında, çocuklarının iş garantisi
olduğuna da inandıkları için, çok mutlu olduklarını söyleyenler var. Ayrıca
başarılı öğrencilerin, özel dershanelerde, özel hocalar nezaretinde takviye
edildiğini, yetiştirildiğini söyleyenler de var. Başlangıçta bütün bunlar,
doğru ve faydalı işler kapsamında görülüp, değerlendirilebilir.Ama Hükümet, ya
da Hükümetler,vatandaşlarına, çocuklarının eğitim imkannı karşılayabilecek
kadar gelir ve iş imkanlarını sağlayamıyorlarsa, ya da, öğrencilerin barınma
ihtiyaçlarını yeterince karşılayamıyorlarsa, mezun olanlara iş imkanı
sağlayamıyorlarsa, görevlerini yapmıyorlar demektir. Aileleri ve çocuklarını
Cemaatin imkanlarına mahkum etmek, onun etki alanına girmesine vesile olmak, son
derece yanlış bir durumdur.
İnsanlarımızın kendilerine şunu sorması
lazım Şu anda Türkiye de kendisine İslami kuralları referans alan bir siyasi
iktidar iş başında olduğuna göre, Cemaatin Başı Sayın Fethullah Gülen, neden
hala Amerika Birleşik Devletleri’inde yaşamaya devam ediyor, neden Türkiye’ye
dönmüyor?
Eğer amaç, sadece eğitime, gençlere,
öğrenci velisi vatandaşlarımıza yardım etmek olsa, bir şey demiyeceğim ama, bu gün Fethullah Gülen Cemaati
mensuplarının, Devletin Yargı sistemine, Emniyet teşkilatına, daha bir çok
Kurumuna sızdığı, bu kurumların, Cemaatin kontrolünde olduğu söyleniyor.
Dahası, Türk Silahlı Kuvvetleri Komuta Heyetinin de şekillenmesinde, Cemaatin
etkili olduğu belirtiliyor. Peki, Din referanslı bir Cemaat lideri ve Cemaatin
gayesi, eğitim ve yardım yolu ile devleti ele geçirmek değil se, Devletin
kurumlarına sızıp,Devleti etkisi altında tutmak istemesinde amaç ne?
Bu gün Silivri Mahkemesi Hakim ve
Savcılarının Fethullahçı olduğu yönünde iddialar var. Eğer bu iddialar doğru
değilse, basına da yansımış olan bir fotoğraf karesinde, Sayın Fethullah
Gülen’in, POP müziği sanatçısı Cem Karaca ve Tuncay Güney ile bir arada işi ne?
Bu arada Tuncay Güney’in yalan ifadelerine dayanılarak, şerefli, vatansever TSK
mensubu üst düzey komutanların
tutuklandığını ve kendisinin de sahte Haham olduğunu belirtelim. Tuncay
Güney’in sonradan Kanada’ ya kaçtığı ve orada yaşadığı, Amerika Birleşik
Devletleri adına çalışan bir CİA ajanı olduğu söyleniyor. Cem Karaca’nın da pek
makbül bir insan olduğunu söylemek maalesef mümkün değil.
Bu itibarla, vatandaşlarımızın Cemaatler,
ve ilgi alanlarını iyi takibetmeli, ve yanlış değerlendirmelerde bulunmamalılar
diyorum
Referansımız Atatürk İlke ve İnkilapları
olmalı, Atatürk’ün etrafında birleşmeliyiz
Saygılarımla
***
VATAN SEVERLİK NEDİR!?...
Anayurt Gazetesi
14 Ocak2013 Pazartesi
Mak. Yük.
Müh. Ahmet YALVAÇ
YOKSA SIRA TANSU ÇİLLERE Mİ GELDİ?
Sevgili Anayurt Okurları, Sıra Tansu
Çiller’e mi Geldi sorusuna evet demek mümkün. Ama buna cesaret edebileceklerini
sanmıyorum. Zira eski Başbakanlardan Sayın Tansu Çiller, çoğu insanımızın
gönlünde hala bir kahraman Eğer İktidar böyle bir işe girişirse, siyasi bir
intihar olur. Halkımızın büyük bir bölümünün, Sayın Tansu Çiller’i niçin bir
kahraman, bir kurtarıcı gibi gördüğünü bu yazımda,yeni gelişmelerin de ışığı
altında, sizlere tekrar anlatmak
istiyorum
. Vatanseverlik Nedir başlığı altında,
Sayın Tansu Çiller’e niçin yer verdiğimi, AKP İktidarının neden Sayın
Çiller’lerle, bu kadar çok uğraştığı hususundaki görüşlerimi de, bu vesile
sizlere tekrar aktarmak istiyorum.
Yandaş basında önce, Sayın Çiller’in
faili mechul cinayetlerle ilgisinin olduğu gündeme geldi, sonrasında 28 Şubat Muhtırası gündeme oturunca, bu
seferde,Darbeleri Araştırma Komisyonu bunu bir fırsat bilip, hemen Sayın
Çiller’i ifade vermeye çağırdı.Tabi ki bilgi almanın dışında, gerisi
gelmedi.Daha sonra, MİT’’in hazırladığı rapora göre Sayın Çiller,Fethullah Gülen’in Kara Parasını aklamak için bir çete,
ya da şirket kurmuş...Vurgulamaya çalıştığım üzere Sayın Çiller, bir şeylerle
ilişkilendirilerek, içeri almak için, bir sebeb oluşturulmaya çalışılıyor.Ama
vurgulamaya çalıştığım üzere, zamanlama açısından buna cesaret edemiyorlar.
Sayın Çiller’den önce, eski
Cumhurbaşkanlarından Sayın Süleyman Demirel’i hedef tahtasına oturtmuşlardı,
hala niyetlerinden vaz geçmiş değiller O hep sahnede ya;milli
birliğimizi,beraberliğimizi korumamız gerektiğini hep söylüyor, başı sıkışanlar
hep ona koşuyorlar ya,bu husus da, AKP İktidarı için büyük bir tehlike
oluşturuyor.
Bu gün Sayın Demirel, 95 yaşında.
Cumhurbaşkanlarının vatana ihanet dışında yargılanamayacaklarını unutmuş
görünüyorlar .Eğer mümkün olsa, gözlerine kestirebilseler, onu da içeri
atacaklar.Bu hususa da, daha önceleri değinmiştim
Sayın Demirel’i, Sayın Çiller’i içeri
atamadılar ya, bu sefer de, 28 Şubat dönemi Genel Kurmay Başkanı Orgeneral
Sayın İsmail Hakkı Karadayı’yıı tutuklayıp sorguya çektiler. Ama cesaret
edememiş olmalılar ki, Sayın Karadayı serbest kaldı. Ama yurt dışına çıkma
yasaği var, ve her hafta en yakın polis karakoluna gidip, orada imza atacak. Bu
husus, askeri itibarsızlaştırma değilse,81 yaşındaki birisine eziyet değilse,
ne dir?
Yukarda izah etmeye çalıştığım bu ve bu
gibi olayları, her vesile vurgulamaya
çalışıyorum;Hükümet ne zaman başı sıkışsa, tepede görev yapmış, Türkiye'ye hizmet
etmiş birilerini tutuklayarak, yeni
gündem yaratmaya çalışıyor. Ama son zamanlarda, verdiğim örneklerden de
anlaşılacağı üzere, tutuklamaların azalmasını, şu sebebe bağlamak daha doğru
bir yaklaşım olur.
Halkımız artık, milli birlik ve beraberliğimizi
savunan, Amerika Birleşik devletleri karşıtı olan, Türkiye’nin çıkarlarını, hak
ve menfaatlerini ön planda tutan, bilim adamları, Gazeteci, televizyoncu, ya
da, PKK terör örgütü ile mücadele eden, vatansever kahraman komutanlarımızın
niye içeri atıldıklarının nedenini, artık anlamaya başladı. Hükümeti idare
edenler, nihayet anladılar ki, eğer tutuklamalara devam ederlerse, bu husus,
bumerang gibi, dönüp kendilerini vuracak. Tutuklamaların azalması, işte bu
sebeb ten dolayı…
Her geçen gün, Hükümeti zora sokacak
gelişmelerin yaşandığını, yaşanacağının sinyallerini alıyoruz, görüyoruz.
Hükümet artık dönüşü olmayan bir yola girmiş durumda.
Abdullah Öcalan'la müzakerelerin,
pazarlıkların resmen yapılması, bu işin hızlandırılması; ki buna yeni bir
Anayasa çalışmalarını da, dahil etmek lazım, bütün bunları, sadece Hükümetin
insiyatifi ile gelişen olaylar diye de, düşünemeyiz Burada Amerika Birleşik
Devletleri'nin yönlendirme, ve sıkıştırmasının da, etkili olduğunu
söyleyebiliriz. Bu yüzden, AKP Hükümeti ve onun Lideri Başbakan Sayın Recep
Tayyip Erdoğan, geri dönüşü olmayan yola girmiştir diye de düşünebiliriz.
Yapılan bu yanlış işlerden dolayı AKP
Hükümeti, Halkın nezdinde oy kaybedeceğini elbette, biliyordur. Bu gibi yanlış
işlerin yapılmasını isteyen ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini zora sokan,
sıkıştıran taraf, Amerika Birleşik Devletleri olduğu için, AKP Hükümeti tüm bu
gibi talepleri yerine getirmek zorunda. Onun için AKP Hükümeti artık dönülmez
yoldadır diyoruz
AKP' ye oy veren muhafazakar,Dindar
kesim, ya da Merkez Sağ dan bazı
vatandaşlarımız da, Hükümetin Abdullah Öcalan'la yapılan pazarlıklardan ve
Adana İncirlik Hava Üssünde, yıl başı kutlamaları esnasında, Amerikalı askerlerin oradaki
camiye girip, minberi yıkmaları, camları kırıp, Kur anı Kerimi yırtmaları ve
nihayetinde, Hükümetin, Diyanet İşleri Başkanlığı ile, yandaş basının, bu
konuda bir tepki ortaya koymamaları, halkın tepkinis çekmiş; jeton nihayet
düşmüştür.Halkımız artık,AKP Hükümetinin kime hizmet ettiğini, anlamıştır.
AKP hükümeti, Amerika Birleşik
Devletleri'ni kızdıracak söylem ve eylemlerde bulunamaz ,onun arzusu ve isteği
dışında, bir hareket yapamaz. Eğer yaparsa, bu husus, onun sonu olur. Bu
nedenle AKP Hükümeti, artık geri dönüşü olmayan bir yola girmiştir diyoruz.
Şimdi,eski Başbakanlardan Sayın Tansu
Çiller’i, Halkımızın neden bir kahraman olarak gördüğü konusuna geliyorum
Sayın Tansu Çiller’in başbakanlığı
döneminde,Yunanistan Bodrum açıklarında bulunan Kardak Kayalıklarını işgal
etmişti.Kardak Kayalıkları,her birinin yüzölçümü 1000 m2 den daha küçük olan, 2
adadan oluşuyor ve içinde insan
yaşamayan bir yer.
Bu kayalıkların Yunanlılar tarafından
işgal edildiği duyulur, duyulmaz, Türk Deniz Kuvvetlerine bağlı bazı savaş
gemileri bölgeye hareket ederek, orada konuçlandı. Bu arada Başbakan Sayın
Tansu çiller, oradaki Yunan bayrağı ya inecek, ya inecek diye kesin
kararlılığını ortaya koydu. Ve Türk Sad Komandoları, gece bu kayalıklara
çıkarma yaptılar, Yunan askerleri böylece kayalıkları terk etmek zorunda
kaldılar.Böylesine kararlı bir davranış ve gereğini yapmış olmak, Sayın
Çiller’i halkımızın gözünde bir kahraman yaptı.
Vurgulamaya çalıştığım husus şudur ki:
erkek olmak, sadece anadan erkek olarak doğmak değildir
Terörün bitme noktasına gelmesi de,
Sayın Çiller’in Başbakanlığı dönemine raslamaktadır. Sadece bu 2 husus, Sayın
Tansu Çiller’in bir kahraman, bir vatan sever olduğunu gösteren
ifadelerdir.Kadirşinas Milletimiz, Sayın Çiller’i sadece bu 2 özelliğinden ve
Türkiye’ye yaptığı hizmetten dolayı unutmak istemiyor.
Durum böyle olunca, potansiyel bir
başbakan adayı olması nedeni ile, Demokrat Parti’nin başına geçmesini
engellemek için, aba altından sopa gösterilmektedir.Sayın Çiller’le uğraşılmasının
asıl nedeni de, budur.
Demokrat Parti’nin tabanı, Sayın
Cindoruk Genel Başkan iken,uygun ortamı yaratmak açısından, yönetimi kongreye
zorladı. Nihayetinde kongre kararı alındı ama, Sayın Çiller uzun süre
bekledikten sonra, aday olmayacağını açıkladı. Ben şahsen, Sayın Çiller’in
Demokrat Parti’ye Genel Başkan olmak istemediğine inanmıyorum .Belli ki,
Hükümet başta faili mechul cinayetler olmak üzere, Sayın Çiller Hakkında bir
dosya hazırlamış olmalı. İhtiyaça göre, böyle bir dosya Demokles’in Kılıcı
gibi, arada bir Sayın Tansu Çiller’e hatırlatılmak istenmektedir.
Faili mechul cinayetleri tasvip etmek,
elbette mümkün değil. Ama siyasi bir çıkar sağlamak amacı ile, eski bir
başbakan, ya da üst düzey bir yetkilinin devlet adına yaptığı iş ve uygulamaları
çarpıtarak bir şantaj vesilesi yapılmasını, Devlet sırrı niteliğindeki bazı
bilgilerin ortaya saçılmak istenmesi Devlet idaresi bakımından, son derece
sakıncalı, son derece yanlış bir uygulamadır. Öncelikle ben, bu hususu
hatırlatmak isterim
Vatan severlik adına, görevini yapmak
adına; Yunanlıların Kardak Kayalıklarını işgal etmeleri üzerine, gereğini
yapmak için,Türk Milleti adına ayağa kalkan bir Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve
onun bir Başbakanının uygulamalarını,hatırlatmak açısından, yukarda tekrar
yazdım. Birde şimdiki Hükümetin uıgulamalarına bakalım
2004 yılından itibaren Yunanlılar, Ege
ve Akdeniz’de bulunan toplam 16 adamızı işgal ettiler. Bu husus, Basınımızda da
yer aldı. Dolayısı ile, Hükümet tarafından da bilinen bir husus. Dış İşleri
Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’ da bu hususu doğruladı. Ama işgal edilen bu
adaların geri alınması hususunda AKP Hükümeti, hiçbir girişimde bulunmadı
Sonra yine aynı AKP Hükümeti, terör
faaliyetlerini önleyemediği gibi, uyguladığı politikalar sayesinde, maksimum
seviyeye çıktı. Bu yetmiyormuş gibi, sözde terörü bitirmek adına, Oslo’da PKK
ile gizlice müzakere masasına oturuldu, Görüşmeler, pazarlıklar şimdi açıkça,
resmen yapılıyor, PKK’nın lideri Abdullah Öcalan önce ev hapsine alınıp,
sonrasında bir afla hapisten kurtarılıp, Meclise sokulmak isteniyor.
Şu anda, Türkiye’yi bölüp parçalamak için
her türlü senaryo hazırlanıp, uygulamaya konulmak isteniyor.
Şimdi kimin vatan sever, kimin vatan
sever olmadığını, siz okurlarımızın değerlendirmelerine sunuyorum.
Profesör Doktor Sayın Tansu Çiller, aynı
zamanda bir Amerika Birleşik Devletleri vatandaşı. Ulusal menfaatlerimiz
karşısında nasıl cik duruş sergilediğini, her vesile ortaya koymaya
çalışıyorum.Eğer uygulamaları,Amerika Birleşik Devletleri Yönetiminin hoşuna
gitmiş olsaydı, onların çıkarına hareket edeceği kanısı oldaydı, onun yerine,
her halde şimdiki Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan, başbakanlık için tercih
edilmezdi.
Ayrıca, İstanbul Bankası’nın batması esnasında,
Sayın Özer Uçuran Çiller’in genel müdür, Sayın Tansu Çiller’in de danışman
olduğu söyleniyor.Sonuçta Sayın Çiller ile, Eşinin, İstanbul Bankası’nın
batmasında rollerinin olduğu, vurgulanmaya çalışılıyor. Bu gibi hususlar,
araştırılması gereken başka konular
Birde zamanında bazı gazeteler yazdı;
Sayın Çiller Ailesine, İstanbul Büyük Şehir Belediyesi, İstanbul Sarıyer’de
Zekeriya Köy’de her birinin değeri, Milyon Dolarla ifade edilen lüks dairelerin
bulunduğu bir sitenin yapımına onay verildiği yönünde haberler çıkmıştı.Bu
haberleri ben de okudum.Yani burada vurgulanmak istenen husus,Sayın Tansu
Çiller’in AKP ile iş birliği içinde olduğu vurgulanmak istenmekte,ve Halkımızın
nezdinde, Sayın Tansu Çillerin imajı lekelenmek istenmektedir. Ama unutmayalım
ki, Sayın Çiller’in bir eşi ve çocukları da vardır.Bu itibarla bazı konuları,
bir amaca yönelik olarak, sadece, Sayın Tansu Çiller’e yüklemek te yanlıştır.
Bazıları, Sayın Çiller’in Başbakan Sayın
Recep Tayyip Erdoğan’la görüştüğü, ona danışmanlık yaptığını iddia edenler de
var. Bu bu gibi konularda şu kanaatimi, şu yaklaşım tarzını sizlerle paylaşmak
istiyorum:
Bu gibi hususlar doğru da olabilir. Ama
bazı Siyasilerin, muhataplarını tuzağa düşürmek için, ona rüşvet anlamına
gelebilecek tipte bazı kolaylıklar, avantajlar sağlanmasını, yeri geldiğinde,
bu gibi uygulamaların bir şantaj vesilesi yapılmasını, bir ahlaksızlık olarak
görüyorum ve bu gibi hareketleri, kınadığımı da, ayrıca belirtmek istiyorum.
Vatanseverlik, kariyer sahibi insanların varsa, bazı zaaflarından
yararlanıp,onların topluma hizmet vermelerine engel olmak değil, faydalı
taraflarını ön plana çıkartıp, bu gibilerden, toplumun azami bir şekilde
yararlanmasını sağlamaktır.
Bu gibi uygulamaları da göz önünde bulundurduğumuzda,
AKP Hükümetinin iş başına gelmesi ile, siyasi ahlakın da kaybolduğunu
söyleyebiliriz
Bu husus, aslında Türkiye’ye yapılan en
büyük kötülük tür. Saygılarımla
***
VATAN
SEVERLİK NEDİR!?...
Anayurt Gazetesi
22 Ocak 2013 Salı
Mak. Yük.
Müh. Ahmet YALVAÇ
PARİS'TE ÖLDÜRÜLEN 3 KADIN TERÖRİST
VE SONRASINDA YAŞANANLAR İÇİN NE SÖYLENEBİLİR?...
Sevgili Anayurt Okurları, Fransa'nın
başkenti Paris'te 9 Ocak 2013 tarihinde öldürülen PKK lı 3 kadın terörist, Saime Cansız,Fidan
Doğan,Leyla Söylemez, Diyarbakır'da yapılan bir törenden sonra memleketlerinde
toprağa verildiler
Sakine Cansız Tunceli’de, Fidan Doğan
Mersin’de, Leyla Söylemez ise, Kahraman Maraş’ta
Aradan uzun sayılabilecek bir süre
geçtikten sonra, şimdi bu cinayetleri kimin işlediği hususunda Fransız Polisi,
ipucu sayılabilecek bilgilere ulaştı
Cinayet zanlısı olarak, Sivas- Şarkışla
doğumlu 31 yaşındaki Ömer Güney tutuklanmış. Ama Fransız Polisi cinayet zanlısı
başka birilerinin de bulunabileceği kanısında. Umarım ki, zaman içerisinde,
cinayetin nasıl ve kimler tarafından işlendiği hususunda, detaylı bilgilere
ulaşılır, ve kamu oyunu tatmin edici bilgiler verilir.
Türkiye’de gündem çok hızlı bir şekilde
değişiyor. Bir konu üzerinde çalışılırken, başka bir konu gündeme giriveriyor.
Bu itibarla şu anda Türkiye’nin gündemine oturan bu cinayetler konusu ve
nedenleri üzerine bir şeyler söyledikten sonra, asıl konumuza devam etmek
istiyorum Tabi ki bu konuda da, hepimizi ilgilendiren vatan severlik konusunda
da, bir şeyler söylemek istiyorum
Eğer, başımıza örülmek istenen çorabın,
kim tarafından ve nasıl örülmek istendiğini bilirsek, bu cinayetleri işleyenin
de, aslında bir piyon olduğunu anlarız. Dolayısı ile, sorunun çözümü de,
Halkımızın büyük çoğunluğunun bu hususu görmesi ve anlamasına bağlı bir
husustur.
Öncelikle şu hususlara işaret etmek
istiyorum:
1 – Cenazeler neden Diyarbakır’a
getirildi?
2 – Tabutların üzerine neden PKK
bayrağının örtülmesine müsaade edildi?
Bu gibi uygulamalara, öldürülen terörist
kadınların aile ve yakınları ile, PKK sempatizanlarını galeyana getirmemek
için, müsaade edildiği iddia edilse bile, belki farkında olunmadan, PKK’nın
reklamının yapıldığını da, söyleyebiliriz.
Tabutların üzerine PKK bayrağının
örtülmesinden ve yetkililerin buna müsaade etmesinden, Türkiye’nin hükümranlık
haklarının zedelediğini, bir güvenlik zafiyeti olduğunu söyleyebiliriz.
Aslında bu gibi uygulamalar, AKP
İktidarnın, PKK lılara ve sempatizanlarına ayrıcalıklı davrandığını ortaya
koyan önemli işaretlerdir. Yaşanan bu örneklerden, kapalı kapılar ardında PKK
lıların lehine, ne gibi tavizelerin verildiği, ne gibi pazarlıkların yapıldığını
da, tahmin edebiliriz. Bunlar da zaten gizlenemiyor, ve zaman içerisinde bir şekilde ortaya çıkıyor.
Yani durumlar, hiç iç açıcı değil. Ve bütün bu gelişmeler, Türkiye’nin nereye
götürüldüğü, götürülmek istendiğinin de işaretleri
Şimdi de, bu cinayetlerin niçin
işlendiği, arkasında kimlerin olduğu hususunda, bir şeyler söylemek istiyorum:
Bu cinayetlerin arkasında, Suriye’nin
olduğu, İran’ın olduğu, Amerika olduğu, Örgüt içinde bir hesaplaşma neticesinde
meydana geldiği,ya da Yeşil Gladyonun olduğu vurgulandı. Yeşil Gladyo ile,
Fethullah Gülen Cemaatinin vurgulandığını belirtmiş olalım. Bazıları da
cinayetlerin işleniş nedenini şu hususlara bağlıyorlar: Birileri PKK lılarla
yürütülen müzakereleri, sonuçta Kürt Meslesinin çözümü için yapılan açılım
çalışmalarını baltalamak istemişler de, ondan mış…vs vs
Tahminler bu yönde. Ama işin çok önemli
bir yanı şu: Amerika Birleşik Devletleri, büyük çapta ayrılıkçı bir Kürt
kalkışması başlatmak için, öncelikle Türk Silahlı Kuvvetleri TSK ile, Güney
Doğu da ki Kürt vatandaşlarımızı karşı karşıya getirmek için çeşitli tertipler
içinde olduğunun örneklerini daha önceleri çok gördük.
Hakkari – Uludere’de 34 sivil
vatandaşımızın, PKK lı zanlısı olarak, Amerika Birleşik Devletleri’nin verdiği
yanlış istihbarat neticesinde bombalanmasını buna örnek gösterebiliriz.
İlk bombayı, Amerikan insansız hava
aracı, Preditörlerin bıraktığı da söyleniyor. Aradan uzun bir zaman geçmiş
olmasına rağmen, bu konu, hala tam olarak aydınlanmış değil.
Daha sonraları benzer başka bir taktiğin
uygulandığını görüyoruz. Şemdinli’de TSK ile PKK lılar arasında 17-18 gün süren
büyük bir çatışma yaşanmıştı. Bu süre içerisinde, Şemdinli’ de yaşananlar
hakkında yetkililer, hiçbir açıklama yapmamışlardı, yapmak istemedikleri de,
anlaşılıyordu. Sonradan öğrendik; PKK lılar o güne kadar görülmüş olanlardan
daha fazla sayıda ki militanlarla, geniş bir alan içerisinde çatışma
başlatmışlar. Amaç, oradaki Kürt vatandaşlarımızı da, kendi yanlarına çekerek,
Türk Silahlı Kuvvetleri ile çatışmaya sokmak, sonuçta büyük bir Kürt
kalkışmasına zemin hazırlamak. Ama bu senaryo da tutmadı. Zira o bölgedeki Kürt
vatandaşlarımızın PKK’nın yanında yer almadıklarını, dolayısı ile PKK lıların
tek başlarına TSK ile mücadele etmek zorunda kaldıklarını, isyan girişiminin
de, bu şekilde yarı da kaldığını, sonradan öğrendik.
Siyasiler aracılığı ile yapılmak
istenenler de, askeri alanlarda yapılmak istenenlerle aynı hedefe yönelik
AKP Hükümetinin demokratikleşme adı
altında yürütülen yeni Anayasa çalışmaları, Kürt açılımı, PKK ile yürütülen
sözde müzakereler ,İmralı’ da cezasını çeken PKK terör örgütünün lideri
Abdullah Öcalan ile yürütülen görüşmeler de, hep aynı maksada yönelik
Amaç Türkiye Cumhuriyeti’nin önce Üniter
yapısını bozmak, sonrasında federal bir yapıya geçilmesini sağlamak, daha
sonrasın da da, Türk’ü Türklüğü ortadan kaldırmak, ve bir şekilde
topraklarımızı elimizden almak
Hükümetin Suriye konusuna balıklama
atlamasını, Güney sınırımızda da, güvenlik sorununun yaşanır olmasını, oranın
da PKK lıların kontrolüne geçmesini, Türk Silahlı Kuvvetleri’nın PKK lılara
karşı girişeceği muhtemel bir temizlik harekatı, ve nihayetinde başlaması ön
görülen büyük bir Kürt kalkışmasına zemin hazırlamak için, kökü dışarıda olan
senaryolar olarak, düşünmek lazım
Suriye ile bir savaşın eşiğine gelmiş
olmamızı, nihayetinde, NATO hizmeti adı altında, yabancı askerlerin
topraklarımıza yerleşmesini, Patriot füzelerinin topraklarımıza
konuçlandırılmasını yukarda izah etmeye çalıştığım gibi, kökü dışarıda olan ve
daha ziyade, bir Amerika Birleşik devletleri yapımı olan senaryolar olarak
değerlendirmek lazım
Amaç hep aynı Bir Türk – Kürt çatışmasına
ve sonuçta ayrışmaya bir zemin hazırlamak
Ama şunu memnuniyetle söylemeliyim ki,
bütün tahriklere, yapay uygulamalara karşın, Halkımız sağ duyulu hareket
etmiştir, yabancıların oyunu na gelmemiştir. Halkımız, Türk’ü ile, Kürt’ü ile
bölünmek parçalanmak istememektedir.
Buradan tekrar şu noktaya gelmek
istiyorum:
9 Ocak’ta Paris’te katledilen 3 PKK lı
kadının öldürülmesinin arkasında, Amerika Birleşik Devletleri’nin olduğunu
söyleyebiliriz.
Cinayeti F-Tipi bir yapılanmanın
işlediğini ileri sürenler için, şu yaklaşım yapılabilir:
Amerika Birleşik Devletleri, her işi,
doğrudan kendi imkanları ile yapacak diye bir kural yok. Bunu bazen kendi
istihbarat örgütü CİA aracılığı ile doğrudan kendisi yapar, bazen da birilerini
kullanır.
Biliyorsunuz, şu anda İslami referanslı
bir Hükümet, Türkiye’yi idare ediyor, ama, Sayın Fethullah Gülen Hoca, hala
Amerika’da. Her nedense, Türkiye’ye gelmek istemiyor. Bunu nedenini iyi anlamak
lzım
Amerika Birleşik Devletleri, ya da bir
başka yabancı bir devlet, kimseyi kara
kaşı, kara gözü için desteklemez, onu topraklarında da, barındırmaz
Bu güne kadar ki gelişmelerden
gördüğümüz ve anladığımız kadarıyla, Hoca Efendinin, bir Din adamı görüntüsünde
olmasına rağmen, emniyet teşkilatına, yargı sistemine,TSK’ya ve daha bir çok
yere sızdığı yönünde ciddi iddialar var Bu gibi Devletin önemli kademelerine
sızmış olma iddialarından, Hoca
Efendinin topluma doğrudan açıklamak istemediği,gizli bir amacı olduğu
söylenebilir.
Bu itibarla Sayın Fethullah Gülen’in Amerika Birleşik Devletleri’nde
yaşaması nedeni ile, cinayetler, F- Tipi aracılığı ile de, yapılmış olabilir.
Ama şu tespitimi de sizlerle paylaşmak
istiyorum:
Bu gibi cinayetlerin arkasında kim olursa
olsun, ürkiye’de bir iktidar değişikliği olmadan; AKP Hükümeti iş başında olduğu sürece, bu gibi
cinayetlerin ilerde de yaşanabileceğini, terör faaliyetlerinin
önlenemeyeceğini, Üniter yapımızın korunamayacağını, birlik ve beraberliğimizin
devam edemiyeceğini söylemek zorundayım
Zira Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan, bir
Amerika Birleşik Devletleri yapımı ola BOP’ta Eş Başkan olduğunu kendisi
söylüyor. Bu proje ile, Amerika Birleşik Devletleri’nin, içinde Türkiye’nin de
olduğu Orta Doğu ülkelerini bölüp
parçalamak istediği, bizzat Amerika Birleşik Devletleri yetkililerince de, vurgulanan
bir husus.
Bu itibarla, Sayın Başbakanın hem BOP Eş
Başkanı olduğunu açıklaması, hem de aynı anda, Türkiye’nin çıkarlarını
savunması mümkün değil. Bu itibarla, huzura kavuşmamız, AKP’ye oy veren
vatandaşlarımızın, duygusallıktan sıyrılıp, olup bitenleri doğru bir mantık
çerçevesinde değerlendirmelerine, işin vahametini anlamalarına bağlı
Sonuç olarak, şunu da söylemek lazım: Bu
gün gelinen ya da, getirilmek istenen nokta da, bizleri idare edenlerin, ya da,
onlara destek olanların, bilerek, yada bilmeyerek, yapılan hatalarda, ya da
yanlış işlerde, vatan severlik adına bir değerlendirme yaparsak, olumlu şeyler,
maalesef söyleyemeyiz
PATRİOT FÜZELERİNE VE YABANCI ASKERLERE
KARŞI ÇIKANLAR, ASLINDA VATAN SEVER İNSANLARDIR.
Patriot füzelerinin Türkiye’ye
yerleştirilmesi, yada yabancı askerlerin Türkiye’ye gelmesi, bazı bölgelerde
konuçlanması, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin onayına bağlı bir husustur.Aynı
şekilde, daha önceleri Malatya-Kürecik’te kurulan Amerika Birleşik Devletleri’ne
ait radar üssü ile, bu radar üssünü işletecek askeri personel için de,
Meclis’ten onay alınmamıştı.
Şimdi olduğu gibi, o zaman da bazı
vatandaşlarımızın, bu gibi ulusal güvenliğimizi tehdit eden konularda
görevlerini yapmalarını, Hükümeti protesto etmelerini doğal karşılamak
lazım.Burada asıl üzerinde durulması gereken husus,Hükümetin bu gibi konularda
niçin Meclise bilgi vermediği, onayını almaya gerek duymadığı hususunun
araştırılmasıdır. Bu konuda en büyük görev ve sorumluluğun, iktidar olsun,
muhalefet olsun, Milletvekillerinde dir.
En kısa zamanda, bu hususun Meclis’e
taşınmasını ümit ediyor ve Sayın Milletvekillerini görevini yapmaya davet
ediyorum
Buraya kadar her vesile, başta Amerika
Birleşik Devletleri tarafından olmak üzere, başımıza örülmek istenen çorabı
vurgulamaya çalıştım. Aslında bu gibi gibi hususlar,başkaları tarafından da
gündeme getirildi ve getirilmeye devam ediyor. Doğru olmayan husus, Türkiye’yi
yönetenlerin, bu uyarıları görmezden gelmesidir. Bunun da nedenleri anlattım
Patriotların bedellerinin Türkiye
tarafından ödendiği, gelen yabancı askerlerin masraflarının da, Türkiye
tarafından karşılandığı, ya da karşılanacağı söylenmektedir. Durum bu iken,
güvenliğimizin tehdit altında olduğu bir yana,atanamayan öğretmenlerin olduğu,
işsizliğin, açlığın kol gezdiği bir zamanda,bunca masrafa, bunca gerilime ne
gerek var?...
Burada önemli olan husus,sadece Amerika
Birleşik Devletleri’nin ablukasından kurtulup, Rusya, ya da,başka bir yabancı
devletin yörüngesine de girmek değildir.Ve olmamalıdır da…
Artık herkesin aklına başına devşirmesini
diliyorum, süper bir dünya devleti olma yönünde gereğini yapma zamanının
geldiğini, hata geçtiğini burada tekrar vurgulamak istiyorum.
Orta Doğuda ve dünyada huzur ve güvenliğin
yeniden sağlaması açısından, buna ve böyle bir hedefe çok ihtiyaç vardır
Saygılarımla
***
VATAN
SEVERLİK NEDİR!?...22
Anayurt
Gazetesi 7 Ocak 2013 Pazartesi
Mak. Yük.
Müh. Ahmet YALVAÇ
VATAN SEVERLİK, VATAN İÇİN ÇALIŞANLARA
SAHİPLENMEK, ADALETLİ OLMAKTIR
Sevgili Anayurt Okurları, bir süredir
Ergenekon tutuklamalamaları haberlerini duymuyorduk, acaba bu işler artık sona
mı erdi diye düşünürken, bu defasında 28 Şubat döneminin Genel Kurmay Başkanı
Emekli Or General Sayın İsmail Hakkı Karadayı'nın tutuklandığı haberini duyduk.
Sonrasında, saatlerce sorgulandıktan sönra, adli kontrol şartı ile serbest
bırakıldığını öğrendik.
Malum;23 Aralık 2012 de Silivri ceza
evinde yatan Ergenekon mahkumlarına destek olmak ve bu davalara bakan yargıç ve
hakimleri protesto etmek için, bazı siyasi partiler ve sivil toplum örgütleri
tarafından düzenlenen organizasyonda, orada 100 binin üzerinde insan
toplanmıştı. Beklendiği üzere, orada toplanan insanlar, bu davaya bakan savcı
ve hakimleri, adaletsiz yargılamayı protesto etti, Hükümet istifa diye
sloganlar atmıştı.
Daha sonraki bir tarihte, bu sefer de,
değişik illerde ki Barolara mensup avukatlar, 1000 kişi, muhtemelen daha
fazlası, tekrar Silivri'ye bir çıkarma daha yaptılar
Bu etkinliklerin oradaki uygulamayı
yapanlar, Adalet Bakanlığı ve Hükümet üzerinde olumlu etkileri olmuş olmalı ki,
bu defasında, Ergenekon bahanesi ile tutuklanıp sorgulanan Sayın Karadayı,
sorgulama sonrasında, değindiğim üzere şartlı tahliye olmuştur.
Bu son toplumsal etkinlikler; Silivri
Çıkarmalarını, Toplumun uyanışını gösteren önemli işaretler olarak
değerlendirebiliriz. Bu itibarla, eski Genel Kurmay Başkanlarından Emekli Or
General Sayın İsmail Hakkı Karadayı'nın serbest bırakılışını, Toplumun
uyanışına bağlamak daha doğru bir yaklaşım olur.
Bundan sonrasında Hükümetin işinin zor
olduğunu, her istediğini kolayca yapamayacağını söyleyebiliriz
Sayın Karadayı'nın tutuklanması
talebiyle sorguya çekilmesinin nedenini şöyle izah etmek mümkün: Hükümet başı
her şıkıştığında, asıl sorunları toplumdan gizlemek,insanların dikkatini başka
yönlere çekmek, yeni bir gündem yaratmak için baş vurduğu yöntemlerden biri
olarak düşünebiliriz.Ama şimdi artık, mızrak çuvalda gizlenemez oldu.Hükümetin
maksadı, yapmak istedikleri, toplum tarafından anlaşılmaya başladı. Vurgulamaya
çalıştığım üzere, Sayın Kradayı'nın serbest kalmasında, Toplumdaki bu uyanma,
bu kıpırdanma etkili oldu
Şu anda toplumsal uyanışın, kaliteli
muhalefetin % 65 civarında olduğunu söyleyebiliriz. Bu oranın, her geçen gün
arttiğini, yükseldiğini gözlemliyorum. Oran % 75 lere ulaştığında, Hükümetin
ayakta kalabileceği kanaatinde değilim Bunları dile getirmekteki amacım şu:
Toplumda aklı selim herkes, suni
gündemler yaratılmasından, toplumun sürekli gerilmesinden çok rahatsız. Bu
itibarla, bu gibi yöntemlerden artık vaz geçilmesinin, herkes açısından daha
yararlı olacağını vurgulamak istiyorum.
Şu anda Hükümet, sözde terörü bitirmek
amacı ile, terör örgütü ile temaslarını hızlandırmış durumda, örgütün başı
Abdullah Öcalan' ın serbest bırakılabilmesi için, formül arayışında. Şehit
aileleri ve vatan sever insanlar, sağcısı, solcusu ile ayakta İşte Hükümet
açısından böylesine zor bir zamanda, Sayın Karadayı ile, gündem değiştirilmek
istenmiştir ama, Hükümet kendi can derdine düştüğünden, işi yarıda bırakmıştır.
Ben burada konunun başlığı olan, vatan
severlik, vatan için çalışanlara sahiplenmek, adaletli olmaktır ifadesine bir
örnek vermek, Hükümetin yanlış ve maksatlı uygulamalarına devam ettiği, devam
etmek istediği yönünde uygulamaları ortaya koymak istiyorum
.Burada söz konusu olan; şerefli, vatan
sever bir Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu, eski bir genel kurmay başkanının,
yakışıksız bir şekilde tutuklanması,16 saat sorgulanması, adi bir suçlu imiş
gibi muamele edilmesi, çifte standart uygulanması Ve ben, bu çifte standart
hususunda bir şeyler söylemek istiyorum
Bir defa Sayın Karadayı, sıhhatli
gözükse bile, 81 aşına gelmiş bir insan. Bu itibarla öbcelikle yaşına hürmet
edilmesi gerekir. Sonra Sayın Karadayı, yetkililere gerektiğinde, lüzum
gördüğünüzde çağırırsanız, gelir, bildiklerimi anlatır, sizleri aydınlatırım
demiş. Mevcut durum bu iken,sabahın köründe, 12 polisle kapısına dayanıp, adi
bir suclu muamelesi ile alıp götürülmesine ne demeli?...
Dolayısı ile burada yapılanı, ilk etapta
bir saygısızlık ve akabinde, Sayın Karadayı’nın şahsında, Türk Silahlı Kuvvetlerini
bir amaca yönelik olarak aşağılamak, küçük düşürmeye yönelik bir hareket olarak
algılanmak daha doğru bir yaklaşımdır.
Ergenekon düzmecesi, Ergenekon tertibi
ile yapılan tutuklamaların, Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına yapılanların,
bir Amerikan projesi olan BOP kapsamında yürütüldüğünü detayları ile, daha
önceki yazılarımda çok söyledim. Merak edenler, bu yazıları Gazetenin internet
sayfasından indirip okuyabilirler. Ben burada özellikle Karadayı’ya
yapılanların çifte standart olduğunu ortaya koymak, bir maksada yönelik
olduğunu, yeni örneklerle vurgulamak istiyorum
Bu arada Mili Savunma Bakanı Sayın İsmet
Yılmaz’ın Ergenekon tutanaklarının sahte olduğu yönündeki beyanlarını burada
sizlerle paylaşmak istiyorum
2003 de yazılan tutanaklar, sonradan
geliştirilip, 2007 de uygulamaya konan, bilgi sayarla yazılım
sistemi Mikrosoft la yazıldığı tespit edilmiş. Bu noktadan hareketle
yazılanların, sonradan türetilmiş bilgiler olduğu anlaşılıyor. Bu nedenle,
Ergenekon davalarının düşmesi, tutuklularının ise, serbest kalmaları
gerekirken, hala niye hapiste tutuldukları acaba neden !?...Üstelik böyle bir
sonucu ortaya koyan, açıklamayı yapan, mevcut Hükümetin savunma bakanı.
Sayın İsmet Yılmaz’ın böylesine hassas bir
konuda, Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan’ın haberi olmadan, açıklama yaptığını hiç
sanmıyorum. Sayın Yılmaz’ın bu açıklamalarının, zamanlama açısından elbette bir
nedeni vardır. Bu nedenin siyasi sonuçları, yakın bir zamanda mutlaka olacaktır
Konu ile ilgili muhtemel neden ve gelişmelere, ayrıca değineceğim Şimdi tekrar
konuya dönüyorum
Türk Silahlı Kuvvetleri, Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulmuştur.
Bu kurum, Atatürk İlke ve İnkilaplarına, Cumhuriyetin kazanımlarına göbekten
bağlı bir kurumdur. Her kademedeki eğitim ve öğretim, bu prensipler dahilinde
şekillendirilmiştir Bu itibarla bu kurumdan, böyle bir amaç, böyle bir
düşüncenin dışına çıkmış bir kişiye rastlamak, çok az rastlanan bir olaydır
Hele Ordu Komutanlığına, Genel Kurmay Başkanlığına kadar yükselebilmek çok
zordur .Eski Genel Kurmay Başkanlarından Emekli Or General Sayın Hilmi Özkök
ile, şimdiki Genel Kurmay Başkanı Or General Necdet Özel’in bu istisnalardan
biri oldukları anlaşılıyor.
Mevcut yapısı ile, Siyasilerin bu Kuruma
sızmaları çok zor.AKP Hükümeti ilk zamanlarda, yapısı itibarı ile bu Kuruma
sızamadığı için çok rahatsızdı.Terfisi gelenlerin, liyakatli olanların,
görevini yapanların, terfi ettirilmemesini, ya da emekliye sevkedilmesini,
Sayın Başbakan’ın kişisel hesaplarına,şahsi değerlendirmelerine bağlamak, en
doğru bir yaklaşımdır
Şu anda Sayın Başbakan’ın istediği
kişiler, TSK’nın başına geçmiştir ama, Komuta Heyetindeki zayıflama ve
siyasallaşma nedeni ile, şimdiki Türk Silahlı Kuvvetleri TSK, maalesef eski TSK
değildir.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yapısının
bozulması ve siyasallaştırılması ile, zaafa uğratılması, aynı zamanda başta
Amerika Birleşik Devletleri ve diğer emperyalist devletlerin de, arzusudur. Ve
bu ortak noktada, Siyasilerle de maalesef bir mutabakat söz konusudur. Askere
yapılan zulümleri ,itibarsızlaştırma uygulamalarını bu kapsamda değerlendirmek
lazım.
Türk Silahlı Kuvvetleri TSK’ya Yurt
savunmasının dışında birde, Cumhuriyeti koruma ve kollama görevi verilmiştir.
Bu görev, her zaman baş vurulacak bir yöntem değildir. Sivil Halkın,
ümitlerinin tükendiği bir zamanda, TSK’nın baş
vuracağı bir yöntemdir. Zaten başka türlü de anlaşılmamalıdır.
Bu görev kapsamında, Türkiye
Cumhuriyeti’ne tehlike nereden gelirse gelsin; bu tehlike ister aşırı sağ, ster Marksist-Leninist çizgide aşırı sol,
isterse Din eksenli ideolojik bir örgüt olsun, Hükümet olsun, Türk Silahlı
Kuvvetleri bir tehdit algılaması ile karşı karşıya kaldığında, kendine göre
bazı tedbirler almakla yükümlüdür Eğer geçnişte böyle bir tehdit algılaması
yapılmışsa, bazı tedbirler alınmışsa, TSK’yı darbe yapacaklardı, Hükümeti
devirmeye çalışacaklardı gibi yakıştırmalarla, TSK mensubu üst düzey
komutanları suçlamak, içeri almak, onları aşağılamak doğru bir şey değildir. Bu konuda Siyasilere ve Türkiye’yi
idare edenlere tavsiyem şudur. Toplumu germesinler, Türkiye Cumhuriyeti’nin
kanun ve Anayasasını ihlal etmesinler, dışına çıkmasınlar. Bu gibi hususları
da, daha önceleri defalarca yazdım. Sorunlar, bu ihlallerden kaynaklanıyor.
Başta Amerika Birleşik Devletleri olmak
üzere, bazı emperyalist devletlerin, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Mustafa Kemal
Atatürk çizgisinde olmasını, kendi çıkarları doğrultusunda engel görmeleri
normal karşılanabilir, İktidarların böyle bir yapıdan rahatsız olmaları, asla
tasvip edilemez.Böyle bir husus, mutlaka çözümlenmesi gereken bir durumdur
Sayın Karadayı, 28 Şubat döneminde, görevi
esnasında şöyle demiş İrtica ile mücadelemiz 1000 yıl devam edecek. Başbakan
Sayın Tayyip Erdoğan, Sayın Karadayı’nın tutuklanması ile ilgili olarak
telkevizyonlarda bu sözü hatırlattıktan sonra, tam olmasa da şöyle bir laf
etti: Bu zihniyetin son kalıntıları da, hamd olsun ki, artık tarihe gömüldü. Bu
gibi sözler, yaklaşımlar, Sayın Başbakan’ın TSK mensuplarına duyduğu kini,
nefreti ortaya koyan işaretlerdir Denek ki, Sayın Başbakan’ın kendi düşüncesine
göre, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin irticai faaliyetleri bir tehdit olarak
algılaması, suç teşkil ediyor. Ama aynı Başbakan, Anayasa Mahkemesi’nde,
AKP’nin kapatılması istemi ile açılan dava da,.Yüksek Mahkeme’nin gerekçeli
kararında, AKP’nin söylem ve eylemleri ile, Anayasa’nın laiklik ilkesini ihlal
ettiği yönünde oy birliği ile verilen bir kararı, unutmuş gözüküyor.Benim bu
konuda söyleyeceklerim şudur.
Emekli Or General Sayın İsmail Hakkı
Karadayı, ve Silivri ’de, Hasdal’da
görevlerini yaptıkları için, içerde tutuklu olan Türk Silahlı Kuvvetleri
mensubu Komutanlar, şerefli, vatan sever insanlardır. Hepsine selam ola!...
Tabi ki, vatan sever oldukları için, Silivri
zindanlarında tutuklu olan, gazeticilere, televizyonculara, ünlü bilim
adamlarına ve milletvekillerine de, selamlar, saygılar!...
Birde Aayasa suçu işleyip, Türkiye’yi
bölmeye çalışan, asker ve sivil vatandaşlarımızı katleden eli kanlı teröristlere
yapılan muamelelere bakın! Kandil’den gelen teröristlerin Haburda, bayram
havasında karşılandıklarını, onlar için çadır mahkemeleri kurulduğu, herkesin
malumu.
Oslo’da, terör örgütü PKK’nın
yöneticileri ile Hükümet arasında gizli görüşmeler yapıldığıortaya çıkmıştı,
şimdi aynı görüşmeler bu defa İmralı’da PKK’ nın başı Abdullah Öcalan’la resmen
yapılıyor. Oslo da ve İmralı’da yapılan görüşmeler, artık Başbakan Sayın Tayyip
Erdoğan tarafından resmen teyid ediliyor.
PKK’nın başı Abdullah Öcalan’ın zaman
zaman, MİT’e ait helikopterle, İmralı’dan alınıp, Bursa’ya getirildiği, orada
yine MİT’in misafirhanesinde ağırlandığı,bir basınımızda yer aldı.Şimdi burada
şu hususa işaret etmek istiyorum:
Abdullah Öçalan, İmralı’dan helikopterle
alınıp, Bursa’da misafir edilirken, her halde elleri kelepçeli
götürülmemiştir.Muhtemelen Abdullah Öcalan’ın karşısında belki de bazı
görevliler, ceketlerinin düğmelerini bile iliklemişlerdir!...
TSK mensuplarına yapılan saygısızlık ve
aşağılama hareketleri ile, eli kanlı teröristlere gösterilen ilgi ve ihtimam,
ili yüzlülük değilse, çifte standart değilse nedir!?...
Yoksa Türkiye’yi idare edenler, Anayasa
ihlali yapmak ve Türkiye’yi bölmek için mi, iş başına geldiler!?...
AKP ye oy veren vatandaşlarımız, bu
sorunun cevabını iyi düşünsünler…
VATAN
SEVERLİK NEDİR!?...
Anayurt
Gazetesi 22 Ocak 2013 Salı
Mak. Yük.
Müh. Ahmet YALVAÇ
PARİS'TE ÖLDÜRÜLEN 3 KADIN TERÖRİST
VE SONRASINDA YAŞANANLAR İÇİN NE SÖYLENEBİLİR?...
Sevgili Anayurt Okurları, Fransa'nın
başkenti Paris'te 9 Ocak 2013 tarihinde öldürülen PKK lı 3 kadın terörist, Saime Cansız,Fidan
Doğan,Leyla Söylemez, Diyarbakır'da yapılan bir törenden sonra memleketlerinde
toprağa verildiler
Sakine Cansız Tunceli’de, Fidan Doğan
Mersin’de, Leyla Söylemez ise, Kahraman Maraş’ta
Aradan uzun sayılabilecek bir süre
geçtikten sonra, şimdi bu cinayetleri kimin işlediği hususunda Fransız Polisi,
ipucu sayılabilecek bilgilere ulaştı
Cinayet zanlısı olarak, Sivas- Şarkışla
doğumlu 31 yaşındaki Ömer Güney tutuklanmış. Ama Fransız Polisi cinayet zanlısı
başka birilerinin de bulunabileceği kanısında. Umarım ki, zaman içerisinde,
cinayetin nasıl ve kimler tarafından işlendiği hususunda, detaylı bilgilere
ulaşılır, ve kamu oyunu tatmin edici bilgiler verilir.
Türkiye’de gündem çok hızlı bir şekilde
değişiyor. Bir konu üzerinde çalışılırken, başka bir konu gündeme giriveriyor.
Bu itibarla şu anda Türkiye’nin gündemine oturan bu cinayetler konusu ve
nedenleri üzerine bir şeyler söyledikten sonra, asıl konumuza devam etmek
istiyorum Tabi ki bu konuda da, hepimizi ilgilendiren vatan severlik konusunda
da, bir şeyler söylemek istiyorum
Eğer, başımıza örülmek istenen çorabın,
kim tarafından ve nasıl örülmek istendiğini bilirsek, bu cinayetleri işleyenin
de, aslında bir piyon olduğunu anlarız. Dolayısı ile, sorunun çözümü de,
Halkımızın büyük çoğunluğunun bu hususu görmesi ve anlamasına bağlı bir husustur.
Öncelikle şu hususlara işaret etmek
istiyorum:
1 – Cenazeler neden Diyarbakır’a
getirildi?
2 – Tabutların üzerine neden PKK
bayrağının örtülmesine müsaade edildi?
Bu gibi uygulamalara, öldürülen terörist
kadınların aile ve yakınları ile, PKK sempatizanlarını galeyana getirmemek
için, müsaade edildiği iddia edilse bile, belki farkında olunmadan, PKK’nın
reklamının yapıldığını da, söyleyebiliriz.
Tabutların üzerine PKK bayrağının
örtülmesinden ve yetkililerin buna müsaade etmesinden, Türkiye’nin hükümranlık
haklarının zedelediğini, bir güvenlik zafiyeti olduğunu söyleyebiliriz.
Aslında bu gibi uygulamalar, AKP
İktidarnın, PKK lılara ve sempatizanlarına ayrıcalıklı davrandığını ortaya
koyan önemli işaretlerdir. Yaşanan bu örneklerden, kapalı kapılar ardında PKK
lıların lehine, ne gibi tavizelerin verildiği, ne gibi pazarlıkların
yapıldığını da, tahmin edebiliriz. Bunlar da zaten gizlenemiyor, ve zaman içerisinde bir şekilde ortaya çıkıyor.
Yani durumlar, hiç iç açıcı değil. Ve bütün bu gelişmeler, Türkiye’nin nereye
götürüldüğü, götürülmek istendiğinin de işaretleri
Şimdi de, bu cinayetlerin niçin
işlendiği, arkasında kimlerin olduğu hususunda, bir şeyler söylemek istiyorum:
Bu cinayetlerin arkasında, Suriye’nin
olduğu, İran’ın olduğu, Amerika olduğu, Örgüt içinde bir hesaplaşma neticesinde
meydana geldiği,ya da Yeşil Gladyonun olduğu vurgulandı. Yeşil Gladyo ile,
Fethullah Gülen Cemaatinin vurgulandığını belirtmiş olalım. Bazıları da
cinayetlerin işleniş nedenini şu hususlara bağlıyorlar: Birileri PKK lılarla
yürütülen müzakereleri, sonuçta Kürt Meslesinin çözümü için yapılan açılım
çalışmalarını baltalamak istemişler de, ondan mış…vs vs
Tahminler bu yönde. Ama işin çok önemli
bir yanı şu: Amerika Birleşik Devletleri, büyük çapta ayrılıkçı bir Kürt
kalkışması başlatmak için, öncelikle Türk Silahlı Kuvvetleri TSK ile, Güney
Doğu da ki Kürt vatandaşlarımızı karşı karşıya getirmek için çeşitli tertipler
içinde olduğunun örneklerini daha önceleri çok gördük.
Hakkari – Uludere’de 34 sivil
vatandaşımızın, PKK lı zanlısı olarak, Amerika Birleşik Devletleri’nin verdiği
yanlış istihbarat neticesinde bombalanmasını buna örnek gösterebiliriz.
İlk bombayı, Amerikan insansız hava
aracı, Preditörlerin bıraktığı da söyleniyor. Aradan uzun bir zaman geçmiş
olmasına rağmen, bu konu, hala tam olarak aydınlanmış değil.
Daha sonraları benzer başka bir taktiğin
uygulandığını görüyoruz. Şemdinli’de TSK ile PKK lılar arasında 17-18 gün süren
büyük bir çatışma yaşanmıştı. Bu süre içerisinde, Şemdinli’ de yaşananlar
hakkında yetkililer, hiçbir açıklama yapmamışlardı, yapmak istemedikleri de,
anlaşılıyordu. Sonradan öğrendik; PKK lılar o güne kadar görülmüş olanlardan
daha fazla sayıda ki militanlarla, geniş bir alan içerisinde çatışma
başlatmışlar. Amaç, oradaki Kürt vatandaşlarımızı da, kendi yanlarına çekerek,
Türk Silahlı Kuvvetleri ile çatışmaya sokmak, sonuçta büyük bir Kürt
kalkışmasına zemin hazırlamak. Ama bu senaryo da tutmadı. Zira o bölgedeki Kürt
vatandaşlarımızın PKK’nın yanında yer almadıklarını, dolayısı ile PKK lıların
tek başlarına TSK ile mücadele etmek zorunda kaldıklarını, isyan girişiminin
de, bu şekilde yarı da kaldığını, sonradan öğrendik.
Siyasiler aracılığı ile yapılmak istenenler
de, askeri alanlarda yapılmak istenenlerle aynı hedefe yönelik
AKP Hükümetinin demokratikleşme adı
altında yürütülen yeni Anayasa çalışmaları, Kürt açılımı, PKK ile yürütülen
sözde müzakereler ,İmralı’ da cezasını çeken PKK terör örgütünün lideri
Abdullah Öcalan ile yürütülen görüşmeler de, hep aynı maksada yönelik
Amaç Türkiye Cumhuriyeti’nin önce Üniter
yapısını bozmak, sonrasında federal bir yapıya geçilmesini sağlamak, daha
sonrasın da da, Türk’ü Türklüğü ortadan kaldırmak, ve bir şekilde
topraklarımızı elimizden almak
Hükümetin Suriye konusuna balıklama
atlamasını, Güney sınırımızda da, güvenlik sorununun yaşanır olmasını, oranın
da PKK lıların kontrolüne geçmesini, Türk Silahlı Kuvvetleri’nın PKK lılara
karşı girişeceği muhtemel bir temizlik harekatı, ve nihayetinde başlaması ön
görülen büyük bir Kürt kalkışmasına zemin hazırlamak için, kökü dışarıda olan
senaryolar olarak, düşünmek lazım
Suriye ile bir savaşın eşiğine gelmiş
olmamızı, nihayetinde, NATO hizmeti adı altında, yabancı askerlerin
topraklarımıza yerleşmesini, Patriot füzelerinin topraklarımıza
konuçlandırılmasını yukarda izah etmeye çalıştığım gibi, kökü dışarıda olan ve
daha ziyade, bir Amerika Birleşik devletleri yapımı olan senaryolar olarak
değerlendirmek lazım
Amaç hep aynı Bir Türk – Kürt çatışmasına
ve sonuçta ayrışmaya bir zemin hazırlamak
Ama şunu memnuniyetle söylemeliyim ki,
bütün tahriklere, yapay uygulamalara karşın, Halkımız sağ duyulu hareket
etmiştir, yabancıların oyunu na gelmemiştir. Halkımız, Türk’ü ile, Kürt’ü ile
bölünmek parçalanmak istememektedir.
Buradan tekrar şu noktaya gelmek
istiyorum:
9 Ocak’ta Paris’te katledilen 3 PKK lı
kadının öldürülmesinin arkasında, Amerika Birleşik Devletleri’nin olduğunu
söyleyebiliriz.
Cinayeti F-Tipi bir yapılanmanın
işlediğini ileri sürenler için, şu yaklaşım yapılabilir:
Amerika Birleşik Devletleri, her işi,
doğrudan kendi imkanları ile yapacak diye bir kural yok. Bunu bazen kendi
istihbarat örgütü CİA aracılığı ile doğrudan kendisi yapar, bazen da birilerini
kullanır.
Biliyorsunuz, şu anda İslami referanslı
bir Hükümet, Türkiye’yi idare ediyor, ama, Sayın Fethullah Gülen Hoca, hala
Amerika’da. Her nedense, Türkiye’ye gelmek istemiyor. Bunu nedenini iyi anlamak
lzım
Amerika Birleşik Devletleri, ya da bir
başka yabancı bir devlet, kimseyi kara
kaşı, kara gözü için desteklemez, onu topraklarında da, barındırmaz
Bu güne kadar ki gelişmelerden
gördüğümüz ve anladığımız kadarıyla, Hoca Efendinin, bir Din adamı görüntüsünde
olmasına rağmen, emniyet teşkilatına, yargı sistemine,TSK’ya ve daha bir çok
yere sızdığı yönünde ciddi iddialar var Bu gibi Devletin önemli kademelerine
sızmış olma iddialarından, Hoca Efendinin
topluma doğrudan açıklamak istemediği,gizli bir amacı olduğu söylenebilir.
Bu itibarla Sayın Fethullah Gülen’in Amerika Birleşik Devletleri’nde
yaşaması nedeni ile, cinayetler, F- Tipi aracılığı ile de, yapılmış olabilir.
Ama şu tespitimi de sizlerle paylaşmak
istiyorum:
Bu
gibi cinayetlerin arkasında kim olursa olsun, ürkiye’de bir iktidar değişikliği
olmadan; AKP Hükümeti iş başında olduğu
sürece, bu gibi cinayetlerin ilerde de yaşanabileceğini, terör faaliyetlerinin
önlenemeyeceğini, Üniter yapımızın korunamayacağını, birlik ve beraberliğimizin
devam edemiyeceğini söylemek zorundayım
Zira Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan, bir
Amerika Birleşik Devletleri yapımı ola BOP’ta Eş Başkan olduğunu kendisi
söylüyor. Bu proje ile, Amerika Birleşik Devletleri’nin, içinde Türkiye’nin de
olduğu Orta Doğu ülkelerini bölüp
parçalamak istediği, bizzat Amerika Birleşik Devletleri yetkililerince de,
vurgulanan bir husus.
Bu itibarla, Sayın Başbakanın hem BOP Eş
Başkanı olduğunu açıklaması, hem de aynı anda, Türkiye’nin çıkarlarını
savunması mümkün değil. Bu itibarla, huzura kavuşmamız, AKP’ye oy veren
vatandaşlarımızın, duygusallıktan sıyrılıp, olup bitenleri doğru bir mantık
çerçevesinde değerlendirmelerine, işin vahametini anlamalarına bağlı
Sonuç olarak, şunu da söylemek lazım: Bu
gün gelinen ya da, getirilmek istenen nokta da, bizleri idare edenlerin, ya da,
onlara destek olanların, bilerek, yada bilmeyerek, yapılan hatalarda, ya da
yanlış işlerde, vatan severlik adına bir değerlendirme yaparsak, olumlu şeyler,
maalesef söyleyemeyiz
PATRİOT FÜZELERİNE VE YABANCI ASKERLERE
KARŞI ÇIKANLAR, ASLINDA VATAN SEVER İNSANLARDIR.
Patriot füzelerinin Türkiye’ye
yerleştirilmesi, yada yabancı askerlerin Türkiye’ye gelmesi, bazı bölgelerde
konuçlanması, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin onayına bağlı bir husustur.Aynı
şekilde, daha önceleri Malatya-Kürecik’te kurulan Amerika Birleşik
Devletleri’ne ait radar üssü ile, bu radar üssünü işletecek askeri personel
için de, Meclis’ten onay alınmamıştı.
Şimdi olduğu gibi, o zaman da bazı
vatandaşlarımızın, bu gibi ulusal güvenliğimizi tehdit eden konularda
görevlerini yapmalarını, Hükümeti protesto etmelerini doğal karşılamak
lazım.Burada asıl üzerinde durulması gereken husus,Hükümetin bu gibi konularda
niçin Meclise bilgi vermediği, onayını almaya gerek duymadığı hususunun
araştırılmasıdır. Bu konuda en büyük görev ve sorumluluğun, iktidar olsun,
muhalefet olsun, Milletvekillerinde dir.
En kısa zamanda, bu hususun Meclis’e
taşınmasını ümit ediyor ve Sayın Milletvekillerini görevini yapmaya davet
ediyorum
Buraya kadar her vesile, başta Amerika
Birleşik Devletleri tarafından olmak üzere, başımıza örülmek istenen çorabı
vurgulamaya çalıştım. Aslında bu gibi gibi hususlar,başkaları tarafından da
gündeme getirildi ve getirilmeye devam ediyor. Doğru olmayan husus, Türkiye’yi
yönetenlerin, bu uyarıları görmezden gelmesidir. Bunun da nedenleri anlattım
Patriotların bedellerinin Türkiye
tarafından ödendiği, gelen yabancı askerlerin masraflarının da, Türkiye tarafından
karşılandığı, ya da karşılanacağı söylenmektedir. Durum bu iken, güvenliğimizin
tehdit altında olduğu bir yana,atanamayan öğretmenlerin olduğu, işsizliğin,
açlığın kol gezdiği bir zamanda,bunca masrafa, bunca gerilime ne gerek var?...
Burada önemli olan husus,sadece Amerika
Birleşik Devletleri’nin ablukasından kurtulup, Rusya, ya da,başka bir yabancı
devletin yörüngesine de girmek değildir.Ve olmamalıdır da…
Artık herkesin aklına başına devşirmesini
diliyorum, süper bir dünya devleti olma yönünde gereğini yapma zamanının
geldiğini, hata geçtiğini burada tekrar vurgulamak istiyorum.
Orta Doğuda ve dünyada huzur ve güvenliğin
yeniden sağlaması açısından, buna ve böyle bir hedefe çok ihtiyaç vardır
Saygılarımla...